“Annemi kaybettim; içim acıyor. Büyük bir boşlukta gibiyim…” diye yazdı biri.
Ona cevap olarak şunları yazdım:
1. O bir yere kaybolmadı sadece asıl yuvasına gitti. Zaten kimse bir yere kaybolamaz sadece dünyasal varlığı olan bedenini yitirir; ruhu canlı kalır. Bu anlamda aslında ölüm diye bir şey yoktur.
2. Böyle bir nedenden dolayı kimsenin içi acımaz, acıyamaz; bu zihninizin çarpıtması sonucu ortaya çıkan psikolojik bir durumdur çünkü fiziksel bir varlık olan bedende psikolojik bir etkenle acıyacak bir organ, doku ya da sistem yoktur. Olsa olsa orada fiziksel bir etki ortaya çıkar; üzüntü yüzünden hasta olursunuz. Zaten fiziksel hastalıkların nedeni zihinsel temellere dayanır ki artık bunu bilmeyen kalmadı.
Bunu bile bile insanların kendini hasta etmesi gerçekten yaman bir çelişki; talihsiz bir durumdur. Bence bu kendini sevmeyenlerin ve acıdan beslenenlerin bilinçsiz bir tavrıdır.
3. Boşlukta gibiyim diyorsunuz. Ne güzel işte; boşluk iyidir. Orada hafiflik ve huzur vardır. Bu tanıma göre sizin hissettiğiniz boşluk değil tam tersine, doluluktur.
4. Aslında sözleriniz kendine acıyan insanın isyan haykırışıdır ve emin olun, bu boşuna bir çabadır. Bilin ki bu tavrı sürdürürseniz kimsenin umurunda olmayacaksınız çünkü kendine acıyana kimse acımaz.
Kısacası söyledikleriniz zihnin esareti altında olduğunuzu gösteriyor; umutsuz çırpınışlarınız bu yüzden.
O geveze zihni susturun; o zaman ortada ne acı kalır ne de olumsuz başka bir durum…”