Başka bir zaman başka bir yer bambaşka insanlar.
Bu yerde çocuklar doğarken gülüyor ve kahkahanın da bir nefes açma olduğu biliniyor.
Anne baba olacak ebeveyn adayları öncelikle istemekten öte çocuklarını, buna hazırlar mı? diye annelik babalık simülasyonuna giriyorlar.
Tıpkı evlilik içinde yaptıkları gibi.
Doğduğu andan itibaren bebekler neye yatkın, nasıl davranıyor, ne lazımsa onlara, öyle büyütülüp yetiştirilmeye başlandığı bir yer.
Herkes neyi neden nasıl yapacağını bilir davranışlar içinde. Üstünlük ya da kurban olmak gibi ne düşünce, ne hisse yok. Bu nedenle davranışlar herkesin birbirine saygı göstermesi ile oluyor.
Bu yerde kimse kimseye kırılmıyor, üzülmüyor.
Ahlamalar vahlamalar yok çünkü kurban etmek yok, ne kendini ne başkasını. Ya da üstünlük taslamalar, yardım etmeler, tutup kolundan çekiştirmeler, ben bilirimcilikler.
Bütün bunların nedeni doğduğu andan itibaren insanlar kendilerini bilerek yetişirken herkese saygı göstermenin ne demek olduğunu, kendi kendilerine saygı göstererek öğrenmiş olduklarından.
Sizce böyle bir yerde kimse kimseye baskı kurma, yönlendirme, itiştirme, çekiştirme, ihtiyacını gidermek gibi düşünce davranışa yönlenir mi?
Saygı boyutunun içindeki sevgi dengede.
Sevgi alışveriş değil sevgi yürek çarpması değil sevgi en basit tanımıyla bir annenin çocuğuna duyduğu yoğun duygunun tüm insanların birbirine duyduğu noktada.
Çevredeki olaylar o kadar akış içinde ki beni ilgilendirmez hissine, düşüncesine, davranışına ihtiyaç yok çünkü herkes ne yapacağını biliyor ya da yapmak istediğini.
Yolda yürürken koşan kimse yok, yürüyüş sakin bir tempoda ve atılan adımın bedendeki farkındalığı yaşanarak.
Yan yana geçen insanlar enerji alanlarına bile çarpmadan yürümenin farkındalığında.
Okulda eğitimler her çocuğun gelişim sürecinde yatkınlıkları göz önüne alınarak hazırlanmış. Tabii dünya tarihi insanlık tarihi öğretiliyor. Gelişimin devamı için geçmişin iyi bilinmesi öncelikli.
İş hayatında öncelik diye bir meslek bulunmuyor. Öncelik kimin ne yapmaya yeteneği ve isteği olduğu. Sonra toplumun ihtiyacı olan kısım. Biliniyor ki severek yapılan her şey en iyi şekilde yapılır.
Eksiklik kıtlık düşüncesi bulunmuyor. Düşüncenin olmaması bir hissiyat ve yaşantı yaratmıyor. Bunun başlıca oluşumu Dünya anaya gösterilen saygı. Ekilirse bakılırsa kat kat fazlasını verdiği bilincinde. Bolluk gereksiz hiçbir şeyin yapılmamasının farkındalığı.
Tüketim kelimesi ne akıllarında var ne de ihtiyaçlarında. Hatta beşer şaşar sözünü bilmiyorlar…
Dedim ya ütopya herkesin çokça hayallerinden bir tanesi; bu hayat da olabilir bence.
Okurken içindeydim ve hissettim… yaşadım…
kalemine sağlık
Hangi hayat bize ait hangi hayat başkasına ait karışmış iyice. Ütopya’da buluştuğumuz kesin. Kalemine sağlık, Ayşemden…