Verilen rollere öyle bir kapılmışım ki, kendimi o sanmışım, gerçek beni unutmuşum bir yerlerde. Çocukken kanarsın ya her şeye kanmışım işte. Rollerime sarılmaktan asıl kimliğimi tanımaya fırsatım olmamış. Halbuki olduklarımın hiçbiri ben değilim. O roller öyle bir yapışmış ki her zerreme altındaki masumluğumu fark edip kurtarmaya çalışırken hep engeller koyulmuş önüme ve biliyorum ki bu engeller ben özümü tam anlamıyla bulana dek devam edecek. İlgi görmek, değer verilmek, sevilmek gibi varoluşsal ihtiyaçlarla geldiysem bu dünyaya eğer, yanlış olan bu değil, demek ki bu ihtiyaçlarımı karşılama biçimim. Doğru öğretilmemiş bana ya da ben doğru öğrenememişim.
Belki de bunlar koşullara bağlı olarak verilmiş. (Uslu çocuk olursan, ağlamazsan, başarılı olursan seni severim gibi) Konuşma, yemek yeme, giyinme tarzım, meslek seçimim diğerleri tarafından bir takım kalıplarla öğretilmiş. Çocukluğun verdiği masumlukla bana söylenen her şeye güvenip inanıyor, dediklerini doğru kabul ediyor, böylelikle çevrem ve kendimle ilgili yargılar oluşturuyorum. Ve bu yüzden bana ait olmayan kimlikler-roller oluşuyor, kendi içimde bir çıkmaza giriyor ve özümü bulana dek her daim huzursuz oluyorum. Peki, sen de benim gibi değil misin?
Bu belki de olması gereken bir süreç. Hepimiz tamamen bağımlı olarak doğuyoruz ve yaşamımızı sürdürmek için bir başkasının varlığına ihtiyaç duyuyoruz. Bu aşamada tek başımıza hiçbir şey yapamayız ve sadece hislerimizle hareket ederiz, öğrendiklerimizle düşüncelerimiz oluşmaya başlar. Bağımlı olduğumuz için ihtiyaçlarımızı başkaları karşılar ve bundan kazanç elde ettiğimiz yanılgısına kapılırsak sahte benlikler oluşmaya başlar. Eğer ihtiyaçlarımız koşula bağlı olarak verilmişse sahte benliklerimiz daha da güçlenir ve bunları daha da benimsemeye çalışırız. Ama tüm bunlara karşın özellikle de kendimizle baş başa kalınca anlamlandıramadığımız içimizde bir yerlerde bir huzursuzluk vardır. Bu huzursuzluk, özümüzden kopuşumuzun yarattığı ve artık beni duy diye seslenen bir durumdur. Huzursuzluğu yaratan bu sahte kimlikler, aslında özümüzü, kim olduğumuzu bulmamıza yarayan gizli bir dosttur.
Tüm bunlara karşın aynı zamanda bizler anlamaya dayalı soru sorma ve düşünme, merak ve öğrenme dürtüsüyle de geliriz bu dünyaya. Bu bizi sahtelikten kurtaran bir ilaçtır belki de. Özellikle çocukluğumuzda gerçi bu yanlarımız diğer özümüze ait taraflarımız gibi çocukluğumuzda yanlış yetiştirme tarzı ile törpülese de, yok sayılmaya çalışılsa da kendimize içten içe hele ki acı veren yaşam tecrübeleri sonucu “Ben kimim?” sorusunu mutlaka sorarız. Eğer ki bu sorunun üstüne gidip yılmazsak eninde sonunda bize cevaplar gelecektir. Farkındalığımız artıp ben buyum dedikçe de sahte benliklerimiz bizi terk edecektir.