Özellikle çocukluk döneminde ebeveynlerimizden tam tadında alamadığımız sevgiyi, hayatımız boyunca başka yerde, başka kişilerde arama çabasında oluruz. Bu çaba, yetişkin dönemdeki gerek iş, gerek özel yaşamımızda bizi yıkımdan yıkıma götürür. Anne-baba arayışı tüm ilişkilerimizi etkiler.
Fetus döneminden (karakter ve genetik özelliklerin oluştuğu dönem), 6 yaşa kadar oluşan bağlanma modelimiz eğer doyum verici olmazsa bağlanma bozukluğu ortaya çıkar. Bağlanma bozukluğu olan kişiler genelde çekingen, kararsız ve güvensiz bir karakter geliştirirler. Bu kişiler, ailede gördükleri ön bilgi ile ilişkilerini oluştururlar ve genelde de hüsrana uğrarlar. Bağ oluşturmayı, bağlanmak ile karıştırıp, bağımlı hale gelirler.
Güvensiz bir kişi, kiminle birlikte olursa olsun, güvensizlik inancını açığa çıkaran durumlar yaşar. Önce kendine güvenmeyi öğrenene kadar bu güven tekamülü devam eder. Her ilişkide aldatılabilir, iş hayatında sürekli haksızlığa uğrayabilir, dostluklarında gereğinden fazla verici olur ancak tam olarak verdiği kadar alamaz. Yaşadığı ardarda gelen olumsuz olaylar sonucunda da, “Kimseye güven olmaz” inancını doğrular.
Küçük bir çocuk öncelikle anne ve babaya eşit mesafede, eşit konumda bağlanmalıdır. Eğer bu bağlanma ebeveynlerden biri tarafından sekteye uğratılırsa çocuk, kardeşi varsa kardeşine bağlanmak ister. Burada da aradığı sevgiyi bulamazsa, çocukluğunda aşılanan bir Tanrı kavramı varsa O’na yönelir. Bu treni de kaçırırsa, psikoz yaşayabilir.
İlişkiler, bizim tekamülümüzde en iyi rolü oynarlar. Çocuk yaşlarda yaşanan travmalar, bizlere ileride nasıl bir ilişki yaşayacağımız konusunda açıklık getirirler. Ebeveynlerimizden alamadığımız sevgi yüzünden karşımızdaki kişilere çok fazla yükleniriz. Farkına varmadan onların ya annemiz ya da babamız olmalarını isteriz. Beklentilerimiz küçük bir çocuğun beklentilerinden farksızdır. Bilinçaltımız ve yetişkin bilincimiz çatışır durur. Çocukken anneden beklediği ilgi ve sevgiyi bulamayan bir erkek, ilişkilerinde de kafasında yarattığı anne modeline uygun eşler seçmek ister. Genelde de anaç bir kadınla birlikte olur. Ancak, bilinç düzeyindeki sevgili kavramı, bilinçaltındaki anaç kavramıyla uyumsuz olduğu için, anaç yaklaşan kadınlardan bir süre sonra rahatsız olur. Bu kısır döngü kadınlar için de geçerlidir. Baba arayan bir kadın, baba modelinde; baba şefkatli olmalıdır, güven vermelidir der, ilişkilerinde de bunu arar. Fakat baba gibi davranan biriyle ilişki yaşayamaz. Tatmin olamazlar ve başka ilişki arayışına geçerler. Bu durum, devam eder gider. Sürekli olarak eş değiştirirler. Anne-babadan özgürleşememiş bireyler çok eş boşarlar…
Anne-babaya eşit mesafede bir yakınlık, sağlıklı ilişkiler yaşayabilmemizin ön koşuludur.
İlişkilerimizin yolunda gitmemesinin ardındaki temel sebep, ebeveynlerimizle ilişkilerimizdir.
Çocuk yaşlarda oluşan yaralarımız, yetişkin ilişkilerimizde hep aynı yerden kanar. Bilmemiz gereken en önemli şey, yalnızca yaralayan iyileştirebilir.
Sevgiler…