Dopdolusun. Bedenin dolu. Yedikçe yiyorsun, acıkmadan yiyorsun, çok yiyorsun. Bedeninin hiç ihtiyacı olmayan ve ona büyük yük olan, saçma sapan şeyler yiyorsun. Yerin yok ama sen yine de yiyorsun. Sonra da neden kendime kalamıyorum diye hayıflanıyorsun. Sen kendine gel ve kendinde kal diye tüm bedenin ölümüne çabalıyor oysa. İçine aldıklarını hazmetmeye, sindirmeye ve fazlalıklarını bırakmaya çabalıyor. Bedeninde bitmek bilmeyen bir çalışma sürüp giderken, bedenin alabildiğine şişerken, tıkanırken ve hantallaşırken; hayata karışmak ve akmak için enerji nereden gelecek? Tüm enerjin yediklerinle cebelleşirken tükeniyor zaten. Bedenin açlığı ve dinlenmeyi unuttu neredeyse; bedenin kendini iyileştirmeyi, sağlığı ve zindeliği unuttu…
Dopdolusun. Kafan, zihnin, belleğin dopdolu. Gözlerin perdeli. Fikirler seni istila etmişler. Düşünceler hiç durmaksızın geliyor ve sen onların peşinde dolanıp duruyorsun. Dolap beygiri gibisin. Eski ve yeni sayısız fikirle, asla bırakamadığın yargılarla, inançlarla dolusun ve sürekli yeni düşünceler üretiyorsun. Üretmekle kalmıyor sahipleniyorsun. Düşüncelerinle beklentiler yaratıyorsun ve beklentilerinle bir şeyleri çekiştirip bir şeyleri ittiriyorsun. Düşüncelerinle bir Dünya yaratıyor sonra da altında eziliyorsun. Dünyayı düşüncelerine uydurmaya çalışırken ne Dünyada gerçekte olanı görebiliyor ne de bu Dünyadan bir tat alabiliyorsun. Şüpheler, kaygılar, meseleler, amaçlar, dertlerle dolusun. Zihnin tüm bunları hayatım dediğin sahnede senin için yaratmaya ve seni bu yüklerden kurtarmaya çabalarken ona yeni yükler eklemeye devam ediyorsun. Kafandan yakında dumanlar çıkacak ve hayat sen kafandakilerle doluyken geçip gidiyor. Zihnin sakinliği ve dinginliği unuttu neredeyse; zihnin kendini bilmeyi ve kendine kalmayı unuttu.
Dopdolusun. Dilinde hep bir laf kalabalığı. Çekiştire çekiştire bitiremedin onun bunun eksiğini. Dünü konuşmaktan, hayıflanıp şikayetlenmekten bıkmadın. Yarınlar için büyük laflar etmekten, dilinin kabalığından sıkılmadın. Sürekli onu, bunu, hayatı; kendince tanımlamaktan, ayırmaktan, kıyaslamaktan ve yargılamaktan beri gelemiyorsun. Farazi konuşmalar ve varsayımlarla atıp tutuyorsun. En çok da “ben” diye başlayıp bitmek bilmeyen sözlerle dolusun ve her “ben” dediğinde biraz daha ağırlaşıyor dilin. Dilin susmayı ve sessizliğin söyleyebileceklerini dinlemeyi unuttu neredeyse; dilin kendi şarkısını unuttu.
Dopdolusun. Kalbin ağır yüklerin altında eziliyor. Kalbin mühürlü. Kimbilir, kimin nesine kimin fesine takılıp kaldın da affedemiyorsun. Kimbilir hangi hatıra içini hala acıtıyor ve acıya öylesine tutkunsun ki, artık hatırayı bile hatırlamana gerek kalmadan kendini acıtabiliyorsun. Şiddet dolusun, öfke dolusun, hüzün dolusun, korku dolusun, acı dolusun. Kalbini dolduran onca kire, pisliğe rağmen her gün yenilerini çağırıyorsun. Her gelenden kendine yeni bir öfke, yeni bir hüzün, yeni bir korku biçiyor ve şiştikçe şişiyorsun. İçin bunca zehirle kaplıyken nasıl olup da kendini, hayatı sevebileceğini anlayamıyorsun. Kalbin olduğu gibi sevmeyi ve kucaklamayı unuttu neredeyse; kalbin kendini sevmeyi unuttu.
Dopdolusun. Evin sayısız eşya ile mobilyalarla, hiç kullanmadığın kap kacakla, okumadığın kitaplarla ve giymeye sıra gelmeyen kıyafetlerle dolu ve sen hala şuursuzca satın almaya, boşluklarını doldurmaya devam ediyorsun. Hareket edecek yerin kalmayana dek rahat edemeyeceksin belli ki. Hiç boşluk kalmayana dek almaya devam edecek ve biriktireceksin.
Gör ki, açgözlüsün ve sürekli olarak tıkınmakla ya da gereksiz her ne varsa Dünyana tıkıştırmakla meşgulsün. Gör ki, korkuyorsun ve korkundan ne yaptığını bilmez halde, koştura koştura korktuğun şeyin kucağına gidiyorsun. Onu çağırıyorsun, onu an be an yaratıyorsun. Aslında yaşamaktan korkuyorsun ve en acilinden “ölüm” istiyorsun.
Boşluk yarat. Yaşamın özü boşluktur ve sen çok dolu olduğun için bu kadar uzaksın o özden.
Boşluk yarat. Hareketin özü boşluktur ve sen kalabalığından, ağırlığından kıpırdayamadığın için bu kadar uzaksın o özden.
Boşluk yarat. Lezzetin özü boşluktur ve sen dilindeki, dimağındaki, kalbindeki zehirle, bihabersin o özden.
Boşluk yarat. Aşk boşluktur ve sen kendinle dopdolu olduğun için hiç yerin kalmadı aşka.