Rüzgâr esti. Taze hava ciğerlerini doldurdu. Salıncak ileriye hareketlendi, uzun saçları arkaya savruldu, geri dönerken de yüzünü kucakladı dağılarak birbirine girmiş tüm telleriyle.
Derken hızlandı rüzgâr, hızlandı salıncak. Peşinde saçları, yüreğini dolduran kanat çırpışlarıyla göğe yükselirken gözlerinin önünde şekillendi belirsiz addettiği gelecek.
Tanımlayamadığı bir korkuya esir düştü benliği ve öfkeli gözleri en kıymetli mücevherlerden daha parlak bir ejderhanın burnundan püsküren alevler tutuşturdu eteklerini. Yanıp da köle dönüşmeden az önce tersine bir hızda tekrar geri çekildi salıncak ve bu kez geçmişin katlanılması zor o hüznü bürüdü ruhunu. Cesetlerin üstüne kapanmış pişmanlıklar içinde ağlaya ağlaya tükenen çaresiz bedenlerin hatıralarına karışmış buldu kendisini.
Tam da yutulup kayba karışacakken vicdan azabının açgözlü boğazında yeniden esti rüzgâr, yeniden ileriye atıldı salıncak. Bu sefer ki tüm savaşların sulh olduğu pırıl pırıl bir gökyüzü altında katıksız bir mutluluk vaadiydi. Ümit kapladı her bir hücresini işkenceci bekleyişin dayanılmaz sabırsızlığında.
Aynı şekilde sabırsızdı ki salıncak bir kez daha arkaya çekildi gittikçe artan hızında ve bıraktı geçmişin özlemleri dağlasın yüreğini. Onca saadet nasıl bu kadar acıtıcı olabilirdi geriye aktıkça zaman?
Oradan oraya savrulup duran bedeninin ardından sürükleniyordu zihni çaresiz benliğinin şahitliğinde. Rüzgârın başına buyruk esişlerine, salıncağın fütursuz hareketlerine teslim olmuş, esir düşmüştü sanki.
Tam da yitip gidecekken bu gel-gitlerin en karanlık ve müphem noktasında, yüreğinin derinliklerinden filizlenerek ruhunu sarıverdi güçlü bir isyan duygusu. Böylece karşıladı gücünün tükenmemeye direnen tek damlasıyla hırçın rüzgârın peşi sıra gelen hamlesini.
Az sonra iri, uzun ve dayanıklı dallara bağlanmış kalın ipleri kuvvetle kavrayan elleri ve toprağa sağlamca basan ayaklarıyla hareketini kontrol altına aldığı salıncakta hafif hafif sallanmaktaydı. Gözlerini yummuş, tabiatın, varlığının, daha da ötesinde varoluşun sesini dinlerken nihayet geçmişin yüzleşmelerinden uzaklaşmış, geleceğin beklentilerinden sıyrılmış ve anı yakalamıştı.
İçindeyken göremediğimiz, dışında olduğunu sandığımız zamanlarda aradığımız, dokunmamız gerektiğini düşündüğümüz, hissetmek için ömür tükettiğimiz her şeyin tam ortasında ve içindeyiz. Ne ilginç ve bir o kadar da ironik. Teşekkür ederim Özlem Hocam…
Ne için yaşadığımızı aramaktan yaşadığımızı unutuyoruz, hedefi vuracağız derken yaşamı ıskalıyoruz.
Ben de teşekkür ederim Murat Tali.