Işığın içimizdeki karaltısı

Karanlığına ışık tutacak bilgeliği uzakta arayan insan, aslında kör değil; sadece kendi gözlerini kapatmış. Bir sincap mesela, kış için gömdüğü cevizleri baharda bulamaz çoğu zaman. Ama doğa onun unutkanlığını affeder, ormanlar o kaybolan cevizlerden filizlenir. Sincap bilge değildir belki, ama varlığının farkında olmadan yeni bir yaşamın taşıyıcısıdır. İnsan ise tam tersi: bilgeliği arar, işaretleri görmek ister, ama kendi kazdığı çukurlara geri dönemez.

Işığın içimizdeki karaltısı

Ya da bir ağaçkakanı düşün. Koca gövdeyi delik deşik eder, sesi ormanın nabzını tutar. Oysa biz, duvarlarımızı kıracak cesareti gösteremeyiz. Kafamızın içindeki yankıya bile katlanamayız. Bir kuşun gagasıyla açtığı yol, bizim bütün düşünce sistemlerimizden daha sahicidir.

Ve kartal… Yükselirken gökyüzüyle kendi varlığını çarpıştırır. Aşağıdaki avı değil, bazen kendi gölgesini takip eder. İnsan da öyle değil midir? Gölgesini bilgelik sanır, izini sürer, sonra bir bakar ki bütün ömrünü kendi karanlığının peşinde geçirmiş.

Ama işte mesele burada: Belki de ışık dediğimiz şey, sadece gölgenin daha net görünmesini sağlar. Belki ışık, sandığımız gibi bir kurtuluş değil, en büyük tuzaktır. Çünkü ışığın olduğu yerde gölge kaçınılmazdır. Ve gölgenin olduğu yerde insan, kendi varlığının yarısını reddetmek zorunda kalır.

Bu yüzden bilgeliği ışıkla tanımlamak bir yanılgı olabilir. Belki de hakikat, karanlıkta gizlidir. Karanlık, bir boşluk değil; bir derstir. Orada gözle değil, kulakla, hatta kalple görmeyi öğrenirsin. Ağaçların geceleyin fısıldadığını, suyun ay ışığında bile susmadığını, toprağın hiç kimse görmezken bile nefes aldığını fark edersin.

Bilgelik dediğimiz şey, belki de sincap kadar sıradan, ağaçkakan kadar gürültülü, kartal kadar yalnızdır. İnsan bilgeliği arar ama aslında doğa çoktan ona vermiştir: unutmayı, yıkmayı, yükselmeyi.

“Işığı takip et” diyorsun ya… Belki de hayır. Belki de ışığı takip etmek değil, ışığın kendisini sorgulamak gerek. Çünkü ışığı takip eden, hep başkasının yolunda yürür. Oysa kendi yolunu bulmak isteyen, bazen ışığı söndürmeyi göze almalı.

Çünkü insan, sandığının aksine karanlığa değil ışığa tutsaktır. Aydınlanma denilen şeyin etrafında kurulan sahte mabedlerde, herkes birbirine aynı lambayı satıyor. Reklam panolarında, kitap raflarında, ekranların parıltısında… “Daha çok ışık, daha fazla aydınlanma, daha hızlı farkındalık!” Bir pazara dönüştürülen bilgelik, artık hakikatin değil, tüketimin aracıdır.

Işık artık bir puttur. Adına modernlik derler, gelişim derler, kişisel dönüşüm derler. Ama aslında aynı kandilin etrafında dönen pervanelerden farkımız kalmaz. Kendi kanatlarımızı yakarız, sırf ışığa biraz daha yaklaşabilmek için. Oysa bilgelik, ışığa değil, yanık kanatların kokusuna kulak verildiğinde başlar.

Karanlık, hep şeytanlaştırıldı. Oysa karanlık insanın özgürlüğüdür: Gözün kör olduğu yerde, zihnin uyanır. Dışarıdan parlatılmış hiçbir gerçeğe mecbur değilsin. Kendi yönünü, kendi pusulanı, kendi gölgenden öğrenebilirsin.

Ve belki de en büyük ironi şudur: İnsan, karanlıktan değil, aydınlıktan korkmalı. Çünkü karanlık seni kendine bırakır, ışık ise seni başkalarının zincirine bağlar.

Ama biz, fazlasını bilmek uğruna yaşamayı ıskalıyoruz. Fazla düşünmekten yürümeyi, fazla sorgulamaktan nefes almayı unutuyoruz. Karanlık ile aydınlık arasında, bilgelik ile cesaret arasında kendimizi harcıyoruz. Belki de “cahillik mutluluktur” sözü tam da bu yüzden hâlâ yankılanıyor kulaklarımızda: Bildikçe kendimize cehennem kuruyoruz, öğrendikçe huzuru mezara gömüyoruz. Oysa bazen hiçbir şey bilmemek, bütün işaretleri silmek, akışın içinde kaybolmaya cesaret etmek daha sahici bir varoluş olabilir.

Karanlıkta var olmak ya da aydınlığı aramak… Belki de ikisi de birer yanılsamadır. Belki de mesele ne ışığın putuna tapmak ne de karanlıktan bir kurtuluş beklemektir. Mesele, hayatı olduğu gibi yaşamaya cesaret etmek, gölgeyle de ışıkla da oynamak, oyunun kurallarını değiştirecek kadar çıplak kalabilmektir.

İşte o yüzden, son söz şudur:

Kendi ışığını söndür. Çünkü hakikat, başkalarının aydınlığında değil, kendi karanlığında saklıdır.

Murat Tali

Yazar

Benzer yazılar

1 Yorum

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir