Serotonin (mutluluk) hormonum en yüksek değerin azcık üstünde çıkınca doktorum “Sen ne yapıyorsun, hem de vegansın inanılmaz. Yiyeceklerin de çok etkisi vardır ayrıca” deyince “O Tanrı hormonu doktorcuğum, geziniyor bilincimde öyle usul usul” dedim.
Boğazını temizledi ve “Antidepresan almış olsan, bu dediğini ciddiye almazdım. O zaman bana da öğret ve bulaştır” dedi. Bu sefer ben boğazımı temizledim ve “Öğrenilmişlerden mi yoksa hiç dokunulmamış yerden mi başlamak istersin?” dedim. “Ezber bozalım o zaman” dedi.
İşte benim en sevdiğim cümleyi söyledi. Bozduğumuz en muhteşem şey “Ezber bozmak” olsaydı dünya nasıl olurdu?
Dünyadaki bütün tabuların yıkıldığı, hayatta yapamam diye ötelediklerimizi deneyimlemeye cesaret etseydik; birbirimizi de bunlar için yargılamasaydık ve sevgiyle destekleseydik muhteşem olmaz mıydı…
Hadi gelin o zaman ezber bozalım…
Bugüne kadar yaptığınız, öğrendiğiniz, sabitlediğiniz, bırakamadıklarınız, inançlarınız, korkularınız, hatta sevinçleriniz ne varsa hepsini şöyle bir “gözden geçirin” ve “kenara koyun”. Bakın “atın” demiyorum sadece gözlemci olmak adına kenara koyun. Böylelikle onların bizi nasıl bugüne kadar yönettiğini ve sıradanlaştırdığını fark edeceğiz.
Öncelikle inançlardan başlayalım. Hani şu prensip edindiğimiz inançlarımızdan. Onlar olmazsa asla yaşayamayacağımızı düşündüklerimiz. Şimdi gelin bunları gözden geçirelim.
Diyelim ki en büyük inancınız; bir başkası olmadan yaşayamıyor olmanız. Bu gerçekten doğru mu? Daha önce o olmadan nasıl yaşıyordunuz? Neler yapıyordunuz? O olunca hayatınızda neler değişti?
Eminim birçoğunuz bu soruya “Hayatıma anlam kattı, o olmadan yaşadığım hayat çok tekdüze ve sıradandı” diye cevap verecek ya da “O olmadan önce çok mutluydum. Adam/kadın hayatıma girdiğinden beri işlerim rast gitmiyor, adeta derin bir çukurun içindeyim, haz duygum yok oldu ve nefes alamıyorum.” diyecek.
Peki bu doğru mu? Daha önce nefes alıyor muydunuz? O olmadan önce gerçekten çok mu mutluydunuz?
Diyelim ki bolluk içinde bir para durumunuz oluştu. Harika bir iş yaşantınız var. Ancak aklınıza ya bunları bir gün kaybedersem diye korkular geliyor. Hak etmediğinizi düşündüğünüz kayıplarla karşılaştığınız zaman ne olacak? Bunlar için savaşacak mısınız? Kaybetmek hayatın sonunu mu getirir? Bu gerçekten doğru mu? Mutluluk sizin için elinizin altında tutmaya çalıştıklarınızla mı oluşuyor? O yüzden mi bir türlü bolluğa izin vermiyorsunuz? Para var, iş var, ancak akış yok.
Ya da limitli bir para akışınız var. Bir türlü ayın sonunu getiremiyorsunuz. Ah keşke çok paranız olsa da şöyle istediğiniz her şeye sahip olsanız. O zaman çok mutlu olacaksınız. Bu doğru mu? Gerçekten buna sahip olduğunuzda hayat sizin için sıradanlığın ötesine geçecek mi? Bu doğru mu gerçekten? Çok paranız ve iyi gelir getiren bir işiniz olsa kendinizi daha iyi mi hissedeceksiniz? Paranız yok, kısıtlısınız ve hayat çok anlamsız. Akış yine yok.
Bana göre her iki bakış açısı tam olarak doğruları yansıtmıyor. Bu tamamen deneyime izin vermekle alakalı bir durumdur ve Kutsal Genlerimize zarar veren çok önemli bir durum yaratır. Ne demek Kutsal Genlerimiz ve neden bugüne kadar onların farkında olamadık?
Kutsal Genlerle Çalışmak
Sümer Tanrıçası İnanna bakın bize bu konu hakkında neler söylüyor?
“İlkel düşüncelerin insan bilincine sızmasına rağmen bunların DNA’larına karışamayacağımı biliyorum, fakat kimse beni onlara bazı sırları öğretmekten alıkoyamaz. Ve düşünce gerçekliği yarattığı için, düşük bilince rağmen var olan ‘Kutsal Genleri’ bazılarının harekete geçirebileceğini ve böylece hormonal salgılama üzerinden gelişmemiş evrimlerini başlatabileceklerini umut ediyorum.”
Ne de güzel söylemişsin İnanna’m. Kutsal genlerimizin insan bedeninde hormonal olarak salgılanması ne kadar da muhteşem değil mi? O zaman biraz hormonlarımıza yakından bakalım ve asıl işlevleri neymiş öğrenelim. Bu hormonların daha geniş detaylarını yazarak yazıyı şişirmek istemiyorum, ancak size daha detaylı bilgi lazım olursa bunu da atlamayın ve hormonları daha kapsamlı araştırmaya “üşenmeyin” derim.
Serotonin: Mutluluğu hissetmek.
Norepineferin: Saldırganlığın dönüşmesi. Yazar Nusret Kaya bu konuya ilişkin şöyle bir açıklama yapar:
“Mağara dönemindeki insanların alt beyninde bolca salgılanan, “saldır, yakala, ye!” emrini veren, bu nedenle savaşa ve teröre neden olan saldırganlık maddesi. Saldırganlığını dönüştürmeyi bilmeyen -okumamış, eq’su düşük- erkek cinsinde norepineferin korteksine çarpıp geri dönmez ve dışa vurur.”
Adrenalin: Yaşam coşkusunu hissetmek,
Endorfin: Doğal ağrı kesici.
Dopamin: Haz hissetme.
DHEA: Ebedi gençlik.
Oksitoksin: Yakınlığı hissetme.
Feniletilamin: Yakın olmayı isteme.
Ostrojen: Dişile duyulan minnettarlık.
Testesteron: Erile duyulan minnettarlık.
Melatonin: Bilinmeyene duyulan hayranlık.
Troid: Yüksek âlemlere çıkış vizesi.
Kortizol: Stresin bedenden atılması.
Bedenimizdeki hormonların hepsinin dengeli olarak kullanılması, onların salgıladığı yararları bizi gerçekten tanrısal boyuta taşıyarak; kurban sendromu, yetersizlik, değersizlik, endişe, sıkıntı, derin üzüntü, acıyla beslenme, kabul verememe, sevgisizlik, özden uzak olma hissi, farkındalığın oluşamaması, kaygı, kişilik bozukluğu, depresyon ve düşük bilinç seviyesinden çıkarabilir.
Yukarıda verdiğim her iki örnekte de, hormonlarımızı ya boşa harcıyoruz ya da onlardan tam kapasite yararlanamıyoruz. Oysa onları yakından tanıyabilirsek bizim için Kutsal Genlerimizi devreye sokarak onların harika ebeveynler olmalarına da izin verebiliriz.
Bütün hormonların içinde kutsal genlerimiz var. Bu gen DNA’larımızda gizli, ancak ulaşılabilir bir şekilde duruyor. (Aslında hiç bahsetmediğim öyle bir hormon var ki; o da tüm yaşantımız boyunca sadece iki kere salgıladığımız ya da uyarıcı bitki olan Ayahuska (kutsal ve şamanik bir iksir olan ruh asmasının yapımı için kullanılan ve aynı zamanda bu iksiri isimlendiren, Peru amazonlarına has bir bitkidir) bitkisiyle açığa çıkabilen DMT hormonudur. Bunu doğduğumuz anda annemizle birlikte, 1 kere de ölüm anında salgılarız. Aslında tüm hormonlar DMT hormonuyla ilintilidir. Kendimizin en yüksek versiyonuna ulaşabilmek adına, zihni bıraktığımız anda, halüsinasyon zannedilen, ancak diğer boyutlara erişebildiğimiz yüksek bilinç hallerine gidebiliriz -tabii ki bunu işini çok iyi bilen rehberler eşliğinde yapabiliriz.)
Kutsal Genimizi uyarabilmenin en etkili yolu tanrısal olma kabulünden geçer. Hormonlarımız sadece bu komuta göre düzenlemiştir. Kutsal Gen hepimizde ortaktır. Birimizin geni, diğerimizden üstün ya da daha az değildir. Bu, Tanrının Genidir. Birlik bilinci de bu şekilde hepimizde ortak tohumlanmıştır.
Şimdi gelin, yukarıdaki ilk örnekten, hormonlarımızla nasıl iletişime geçeceğimize yakından bakalım. Sorunlarımıza sorular soracağız, nefes alacağız, cevap gelene kadar bekleyeceğiz. Bu belki çocukluk, ergenlik ya da ileri yaşlarda yaşadığımız deneyimlerin bizi bloke etmesiyle alakalı olabilir. Hislerinize güvenin ve gelenlerden şüphe etmeden, gerekli hormonu devreye sokmak için onunla şöyle konuşun:
“Sevgili …. hormonum. Senin şimdi tam ve bütün hissetmem için ve beni tekrar dengelemek için bana en uygun şekilde salgılanmana izin veriyorum.”
O olmadan yaşayamıyorum, inancınız varsa bu sizin Oksitoksin hormonunuzun dengesiz olduğunu gösterir. Bunun kesinlikle çocukluğunuzla alakası vardır ve bu ilişki sayesinde açığa çıkmıştır. Kendinize karşı yakın değilseniz bir başkası aracılığıyla bunu yapamazsınız. Yine eğer hayatınız o kişiyle anlam kazandıysa serotonin hormonunuz yerlerde sürünüyordur. Mutluluğu sadece bir kişiye bağlamanız eninde sonunda sizi yine en başa döndürecektir. Kendimizi sorularla açalım biraz…
“Neden kendimi, kendime yakın hissetmiyorum?”
Bu oksitoksin hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
“Neden bir başkası olduğunda hayatım anlam kazanıyor?
Bu Serotonin hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
“O olmazsa neden ben kendimi sevgi dolu hissedemiyorum ve tek başına var olamıyorum? Gerçekten o olmazsa ben bir hiç miyim, sıradan mıyım, tekdüze miyim?”
Bu Troid hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
O olmadan önce çok mutluydum diyorsanız, sahiden öyle olsaydı bunu tekrar yapabilirdiniz.
Şimdi soru zamanı.
“İşlerim neden rast gitmiyor?”
Bu Adrenalin hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
Derin bir çukurun içinde hissediyorsanız ve de haz duygunuz yok olup artık nefes alamayacak hale geldiyseniz bu sizin Dopamin hormonunuzun devre dışı olduğunu gösterir.
Şimdi ne soracağız?
“Neden haz alamıyorum?”
Bu Dopamin hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
Konuşmaya devam edin. Yılmak yok. Ezberi bozacağız. Bunu aklınızdan çıkarmayın. İnsan olma cahilliğinden, Tanrısal olan boyuta geçiş yapacağız.
Kaybetme korkusu yaşıyorsanız bunu mutlaka bir yerlerden ya da kendi geçmiş deneyimlerinizden kopyaladınız.
Sorun ve konuşun.
“Bu bana mı ait?”
Bu Adrenalin hormonunu devreye sokar ve dengelenmeye başlar.
“Hak etmediğimi düşündüğüm kayıplar için savaşacak mıyım? Hayatın sonu mu gerçekten?”
Bu Norepineferin hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
“Başka çözüm yolları gerçekten de yok mu? Çabasızlıkla sorunların üstesinden gelinebilir mi? Mutluluğum (Serotonin hormonunuz) elimin altında tuttuğumla mı sınırlı?”
Bu Melatonin hormonunu (bilinmeyene duyulan teslimiyeti) devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
“Bolluğa niçin izin vermiyorum?
Bu tezahür gücüyle orantılı Testesteron hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
“Para var…”
Ostrojen-dişil hormonunu devreye sokar ve dengelenmeye başlar.
“Ancak akış yok…”
Bu Testesteron-eril hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
Limitli bir para akışınız var, peki gerçekten, istediğiniz her şeye sahip olma gücü gerçekten parayla mı ilişkili sanıyorsunuz? Ya bunun başka bir boyutu varsa? Eğer bu soruyu direkt olarak DHEA hormonunuza sorarsanız size ebedi olanın enerjisiyle hizmet edecektir.
Aynı zamanda büyüme hormonuz olan DHEA çok sihirlidir, ancak ona gereken ilgiyi göstermeniz gerekir. Eğer sahip olunacak bir dünya içindeyseniz, içinizdeki genişleyen ve büyümekte olan gücü fark edemezsiniz. Zira dünya sahip olunacak bir ürün değildir, siz zaten dünyanın ta kendisisiniz.
Sıradanlığın önündeki tek engel yine sizsiniz. Bu engeli kaldırın. Bu sayede Feniletilamin hormonu devreye sokarsınız ve dengelenmeye başlar.
Kendinize yakın hissetmek için kendinizi devreden çıkarın ve işi Kutsal Geninize bırakın. Bu ahenk en büyük sıradanlığı yerle bir edecektir.
Çok paranız ve iyi gelir getiren bir işiniz yoksa bu sizi ağır stres altına sokacaktır. Oysa durum böyle midir? Sorun ve dinleyin şimdi. Bu sorgulama Kortizol hormonunu devreye sokacaktır ve dengelenmeye başlayacaktır.
“Gerçekten Kutsal Geni taşıyanlar olarak kısıtlı olabilir miyiz?”
Bizler yaratıcı varlıklar olarak dünyaya geldik ve potansiyellerimiz olduğu gibi bizim tarafımızdan kullanılmayı bekliyor.
“Nedir bunlar?” diyorsanız…
Aklınızdan geçen her yaratım aslında sizin tarafınızdan deneyimlenmeyi bekleyenlerdir. Eğer kendinizi kısıtlı hissederek hayatın çok anlamsız olduğuna dair inanç geliştiriyorsanız gerçekten çok acı çekersiniz. Bu acıyla konuşun ve dinleyin. Sonucunda Endorfin hormonunu devreye sokacaksınız ve dengelenmeye başlayacak.
Görüldüğü üzere ezber bozan yine biziz. Eski inançları rafa kaldırdığımızda bu bizim için eskiye veda olacaktır. Bildiğimiz, zannettiğimiz en köklü inanç; ölümlü varlıklar olduğumuz ve yaşlandıkça hormonlarımızın giderek işlevini yitirmesidir. Oysa durum böyle değildir. Onlar daima genç kalmaya programlıdır. Bize en yüksek kapasitede hizmet etmek için vardır. Biz Kutsal Genimizi unuttukça, onlar da kendi kapasitelerinden gittikçe uzaklaşarak bizim bilincimizi ölüm saatine hazırlamaktadır.
Sevgili okuyucu lütfen şu cümlenin önemine dikkat edin. Bana göre hayatın en büyük gizemi burada yatıyor: “Ölmekten korkanlar, sevmeyi bilemeyenlerdir.”
Hepinizi hormonlarınıza sahip çıkmaya, bilgeliklerinden nasiplenmeye ve işlevlerini siz hayatta kaldığınız sürece tam kapasite yapmalarına izin vermeye davet ediyorum.
Ve de öyledir…