Günlük olaylardan sonra, toplanıp ”Gönül”den konuşalım. Gönül, fiziki olanın ötesindeki derin hislere aittir.
Gönül, kalpte hissedildiği varsayılan duyguların; sevgilerin, ani dileklerin, inanışların, iç dünyamıza dair titreşimlerin yeridir.
Gönül; narindir, hatırdır, vefadır, bir anlamda; yürekte yanılmayan duyuları işletir. Ruhanidir. Kimi zaman, bir kitaptır, gözlerden okunur.
Gönül alınır, gönül verilir, gönül kırılır, gönül yarası açılır, gönül bağı kurulur, gönlünce olsun denilir, gönlümden geçmişti denilir. Hatırı incinince; “gönül koydum” denilir. Gönül dili vardır, gönülden gönüle.
Ayni zamanda gönül, ‘seziş’tir. O seziş ki, insana, “gönlüme doğmuştu” dedirtir.
Bu manevi kıble, uçsuz bucaksız bir derya sayıldığı için, Tasavvuf, gönüller ilmi’dir. Tasavvufi yönden; gönül de, kalp de, kör inançla hiç ilgisi bulunmayan dönüştürücü bir tür Gnosis’in, ‘kutsal sayılan sezgisel bilgi’nin tecelli yeridir.
İman esasları, bir ağacın kökünü besleyen toprağa benzer. Öz bilgisi de, ağacı olgunlaştıran güneş ışığıdır. ”Benim inancım” dediğini hissedebilmek, kendini bil’mek. Gönül gözünü açarak, tefekkürle aleme nazar edebilmek.
Latince “Nosce Te İpsum.” Yunanca “Gnothi Seauton.” ”Kendini Bil”; Uzay-Zaman’ın ötesinde bir aydınlanma olgusuna hazırlanılması gereğinin ifadesidir.
Standart ve edilgen bir inancın, sezgi ve tefekkürden gelen batıni bilgi ile, gönülde elde edilen inanca dönüştürülmesi, ise; marifettir, irfandır, gönül ilmidir.
Gönül göğünüzü yüce tecellinin güzelliği aydınlatsın.
Ferda Ercan Uyulan.
Marifeti bilenlerden olmak dileğiyle… Teşekkür ederim Ferda Hanım…