Sıralı bir zaman algısının yerini aslında her şeyin bir eşzamanlılıkla akışta olduğu gerçeği idrakinde ‘hak ediş’ i sorgulamak yerine kabul ediyoruz. O zaman gerçekten de ‘ben yaşadığım ve yaşayacağım her şeyi hak ediyorum.’ Bunu özümsemekten daha güzel ne olabilir ki? Ben bu zaman diliminde olabileceğim en iyi halde isem; ‘Bundan daha iyi nasıl olunur’ diyerek diğer olasılıkları uyandırabilmek kadar haz verici bir durum yok. Sonunda tek bir kaynak, sonunda birlik, sonunda vahdet…
Atalarımdan gelen tüm negatif kayıtları iade ediyorum. Benimle olan benimle kalsın: Dar sokaklar, viran şehirler ve o yakınlık…
Boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan alacağından yüzde yüzlük bir istekle vazgeçmesi halinde yaşanacak ne yaşanacaksa. Minimalist yaşam tarzının Avrupai temelli bir bakış açısı olmaktan çıkıp ‘standart insan yaşam tarzı”yla ilerleyen insanların bile bu modeli seçmesiyle başlayacak sıçrayışlar silsilesi…
Kurana bir felsefe ve musiki gözüyle bakan gözler görebilir gerçeği… Belli aralıklarla tekrarlanan ayetlerin sayısını beynine istemsiz bir şekilde yerleştirdiğimizde önümüz açılır…
Çift anlamları görebilirsen sonsuz olursun…
Özgün birşey üretebilirsen kalıcı olursun.
Bilinçli bir şekilde yalnızlığı seçersen manyetik etki yaratırsın…
Ama tüm bunların ötesinde ve yine tüm bunlara kolektif bir bilinçle gelemezsek yarınlar için söz veremem.
Reflektif kültür parçaları yerini aidiyet temalarına bırakamazken birşey diyemem.
Üzgünüm umutlu olamam.
İklim doğa döngüleri bizlere ne kadar hırçın davranıyorsa bu hak ediş üzerinedir.
Hak ediş kişisel anlamda da toplumsal anlamda da paralel gitmektedir. Birimizin idraklenmesi yeterli değil. Kolektif bir idrak gerekti…
Zamanın sıralı olduğu illüzyonunu kırabildiğimiz ölçüde ‘hak ediş’ i kabul ederiz. Bugün bu muameleyi görüyorsan sen bunu hak ediyorsun demektir. Bizler hak etmediğimiz hiçbir şeyi yaşamayız…