Hayatı oyun gibi yaşamak

Hayatı kulaktan kulağa oyunu oynar gibi yaşıyoruz; çocukluk travmalarıyla örülmüş ‘örümcek ağları’yla kaplı o zihin denen karanlık oda, algılarımızı çarpıtıyor ve biz duyduklarımızı diğer insanlara olduğundan farklı şekillerde aktarıyoruz.

Tabii o sadece bir oyun; gerçek hayata fazla bir zararı yok ancak alışkanlık yarattığı için ilerki hayatımızda kalıcı izler bırakıyor. İnsanlarla olan ilişkilerimize yansıyor; iletişim kazalarına yol açıyor. Hayatımıza değer katabilecek insanları ıskalayabiliyor, onları kırıp hayatımızdan uzaklaştırabiliyoruz.

Bir anda kaynaştığımız bir insan aynı hızla hayatımızdan çıkıp gidiyor. Sonra oyun yeniden başlasın; bu arada, bu kısır döngü ve süreçler bünyeyi yoruyor, yıpratıyor, onu fark etmiyoruz.

Bu zamanla kendinize uyguladığımız ya da diğer insanların bize uygulamasına izin verdiğimiz duygusal bir şiddete dönüşebiliyor.

Duygusal şiddet, fiziksel şiddete göre daha fazla hasar veriyor, kalıcı olabiliyor; bu konuyu hep es geçiyoruz.

Ve biz o oyunu oynamayı sürdürdükçe kendimizi yok ettiğimizi fark etmeden, olanı olduğu görmekten yoksun bir şekilde, her an başka bir nevrozun pençesine düşerek, ağır aksak yaşamaya çalışıyoruz…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir