Hayatlar değişirken

İnsan gözlemledikçe ve deneyimledikçe öğrenir. Öğrendikçe daha net görmeye başlar her şeyi.  Bugüne kadar bildiğimiz doğrular yanlış, yanlışlar bir anda doğru gelmeye başlayabilir. Kalıplarımız ne kadar darsa, hayat inadına daha çok esnek olmayı öğretir insana…Dünyaya baktığınız pencere ne kadar geniş?

Geçmişe dönüp baktığınızda, bir bakarsınız ki zaman su misali akıp gitmiştir. Zaman bile sürekli değişim halindeyken kişilerin aynı kalmasını nasıl bekleyebiliriz? Peki ya değişim karşısında gösterdiğimiz direnç yerine ne yapabiliriz hiç düşündünüz mü?

 

hayatlar değişirken

Her zaman için keskin kalıpların içine girmekten çekinmişimdir. Çünkü zaman içinde her şey şekil değiştirirken bir şeylerin hep aynı olmasını beklemek ne kadar mantıklıdır ki?

Birbirini çok sevmiş, tutkuyu aşkı en derine kadar hissetmiş, hatta yıllarca deli divane dolaşmış bir karı-kocayı düşünün. Onca badireler atlatmış, onca sınavdan geçmiş ama yıkılmamış ‘’ İKİ BİR YÜREK’’ düşünün. Kim derki yıllar içinde o heyecanı kaybedecek, her ne kadar yine de birbirlerini çok sevseler de eskisi gibi olamayacaklar diye? Eskiden imkansız gelen olgularla , gerçeklikler arasında biraz sıkışmış hissedebiliyor insan. Ama birazcık düşündüğünüzde mutluluğu da mutsuzluğu da yaratan aslında bizler değil miyiz? Aynayı hep karşımızdaki insana tutmayı çok seviyoruz. Ya kendimize ne kadar ışık oluyoruz?

Hep bir denizin ortasında dalgalarla boğuşurken aslında belki de çırpınışlarımızdır O İKİ BİR YÜREĞİ dibe doğru çeken… Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemediğinizde biraz durmak gerek hayatta. Bir es gerek yorgunluğa… Bir es gerek zamana… Çırpınmak yerine belki de sadece uzanıp su üstünde akışa bıraksak kendimizi belki de yeşilliklerle kaplı bir ada kucaklayacak bizleri.

Bazen daha bir ütopik düşünceyle , bir simülasyonun içinde kodlanmış varlıklar olduğumuzu düşünüyorum. Sanki kararlarımız bize ait değilmiş gibi , özgür irademiz yokmuşçasına kalplerimiz farklı şeyler söylerken, beynimiz ve seçimlerimiz çok farklı olabiliyor. İşte tam da bu noktada değişime gösterdiğimiz doğal direnci hatırlıyorum. Bütün mesele her şeyi olduğu gibi olduğu şekliyle, sevgiyle kabul edemeyişimizde. Daha sabırsız, tahammülsüz ve hoşgörüsüz olup sürekli tükenmiş kurban gibi hissetmemizden kaynaklanıyor bu kadar değişimi kabullenemeyişimiz. Halbuki bence hayat bu kadar değişim içindeyken hayatı bu kadar ciddiye almak ne kadar doğru?

Aşk gelip geçer… Ya da daha doğru bir tabirle, Aşk’ta kabuk değiştirir! Aşk belki de;  ‘’ o iki bir yüreğin’’ hala beraber el ele verdiği hayat mücadelesidir. Birinden birinin derdi olduğunda hala birbirinden başka hiç kimsenin onu rahatlatamayacağını bilmesidir. Hayattaki en iyi dostun kim dendiğinde ilk aklına gelen ismin onun adı olduğunu bilmektir. Aşk belki de en saçma sapan halinizle bile gözlerinize bakıp hayranlığını hissetmenizde saklıdır. Aşkınızın meyvesine duyduğu hassasiyettir. Karşılıklı saygı, sevgi ve sadakattir aşk!… Her şey ama her şey değişir, dönüşür ve farklı bir forma bürünür. O noktada her şey değişirken neye odaklandığımız bizi mutlu yada mutsuz yapar. Önemli olan rüzgara karşı koymadan karşınızdakinin elini sıkı sıkı tutabilmek ve ayaklarınızı yere sağlam basabilmektir. Deneyimlediğimiz her bir duygu bizi biz yapar!

hayatlar değişirken

Hatta gözlemlerime dayanarak söylüyorum. Bu değişimin bir başka olası durumunda gün gelir, kafanız karışabilir , ne yöne gideceğinizi bilemeyebilirsiniz. Bir şeylerin cevabını bulmaya çalışırken çırpınıp batmaktansa sadece biraz durup neye odaklandığınızı görmenizde fayda vardır. Duygularınız değişebilir, hatta olmayan, aslında sadece hissettiğiniz karışıklıktan ve sevgi ihtiyacınızdan doğan başka duygulara bile kapıldığınızı sanabilirsiniz. Sanabilirsiniz diyorum çünkü gerçek duygularınızın daha derinde yer aldığını düşünüyorum. O nokta da sadece vicdan pusulanız yön gösterebilir size. Doğduğumuz günden bu güne kadar içimizde iyi de vardır kötü de. Ama hangisini seçtiğimiz veya seçeceğimiz sadece karakterimizle ilgilidir. Toplum olarak tabuları çok geniş bir toplumuz. Fakat ben hissettiğimiz hiçbir duygudan pişmanlık duymamamız gerektiğine inanıyorum. Hepimiz hatalı yaratılmış varlıklarız. Hissettiklerimiz çoğunlukla bizlerin farkında olmadığı bir sorundan yada ihtiyaçtan doğar. Hissettikleriniz anlıktır ve sadece an’larda kalır.  ‘’O illüzyon olan zamandan’’ dolayı  pişmanlık hissetmek yerine, size kattığı değere odaklanın. Gökkuşağı tek renk olamaz. Doğru seçimleri yapabildiğimiz sürece ve hissetlerimizi saf sevgiye dönüştürüp olduğu gibi olduğu anda bırakıp, sevgiyle kendimizi affedebildiğimiz sürece hissettiğimiz her duygu kişiliğimize eklenen değerli bir taş hediye eder bize. Sınırdan öteye adım bile atmayacak olan bir irade ise bizi biz yapar. ‘’Asıl gerçekliğinizin’’ ne olduğunu o incecik çizgiyi aşmadan görmeyi başarabiliyorsanız emin olun yıkılmaz koca bir kaleye sahipsiniz demektir.

Gökyüzü her zaman mavi değildir. Bazen gridir, bazen fırtınalı, bazen yağmurlu… Ama her birinin ardından doğan güneş mutlaka vurur pencerenize…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir