Biz bugüne kadar işlerin sahip ol, yap, (mutlu) ol sırasıyla yürüdüğünü sanıyorduk…
Oysa evrensel sistem tam tersine çalışıyor yani önce ol, sonra gerekeni yap, daha sonra da dilediğine sahip ol şeklinde…
Yani artık ”Şu kadar paraya sahip olursam şunu şunu yaparım, sonucunda da elde edeceğim bunlar bunlar beni mutlu eder!” söylemi geçerli değil.
Çünkü mutlu olmak için dışsal bir nedene ihtiyacımızın olmadığını öğrendik. Bu, huzur için de geçerli…
Yeni bilgi, ”Neye sahip olmak istiyorsan ona sahipmişsin gibi davran, bunu yaparken de şu andaki durumundan memnun olarak; o şeye zaten sahipmişsin gibi, kendini takdir ederek ve şükrederek yola çık!” diyor.
Çok doğru çünkü aslında geçmiş ve gelecek diye de bir şey yok, şu an yani şimdi var ve biz neyi düşünüyor ve hissediyorsak onu yaşıyoruz.
Sizi bilmem ama ben bunu yeniçağ bilgileriyle tanıştığım son on yıllık dönemde öğrendim.
Aslında ne büyük travma değil mi? Meğer bunca zamandır doğru bildiğimiz ve uygulamaya çalıştığımız pek çok şey gibi bu da yanlışmış.
Bence hayatımızı doğrultmamızı sağlayacak asıl bilgi bu; bu bilgiyle tanışınca ‘yanlışlar okyanusu’nun dibine de ulaşılmış oluyor.
Artık hızla yüzüp okyanusun yüzeyine çıkma, sonra da şöyle bir nefes alıp -nereye gideceksek- rotayı o yöne çevirme zamanı…
Bunu, ünlü sinema kuramcısı Stanislawsky de böyle söyler: Eğer bir aktör, rol gereği, örneğin bir terapisti canlandıracaksa önce o terapist ‘ol’malıdır.
Ee, zaten dünya bir oyun alanı, hayat bir senaryo, bizler de bu senaryoda bizim için yazılan rolleri oynayan aktörler değil miyiz?
Senaryolar oyunun içinde değişebilir tabii; esnek yazılmıştır, dolayısıyla kader de öyle ve hayat senaryosunu yazan, ‘gelmiş geçmiş en büyük senarist’ bize böylesini yazmış; değiştirip yeniden oynayalım, gerekiyorsa kaderimizi dahi değiştirebilelim diye.