“İçinde olduğumuz durumda neden herkesin sorumluluğunu almak ve onlar için en iyisini yapmak derdine düşüyoruz. Onlar neden harekete geçmiyor? Ya da sizin vazifeniz belleyip sizi suçlayıp o işi size yaptırıyor…”
Sizi bilmemem ama ben belki ailem Bursalı olduğu için ya da eğilimleri bu yönde olduğu için yolu bir şekilde Bursa’ya düşmüş İslam alimlerinin kıssaları ile büyüdüm.
Aziz Mahmut Hüdai ve Üftade hazretlerinin hikayesi de bunlardan biridir.
Çocukluk tabii koskoca kadının sakalıyla tuvalet silmesi, kaftanla şehirde ciğer satması çok ağır gelirdi bana. Hep şöyle düşünürdüm; onlar büyük insanlar, sınavları da büyük.
Öyle değilmiş….
Allah kulları arasında adilmiş. Her konuda.
Düşünün bir kere büyük şehirde adaletten sorumlu en yetkili kişisiniz. Sözünüzün üstüne söz söyleyen yok. Bir çeşit yarı tanrısınız. (Sözlerim maneviyatınızı incitmesin. Amacım durumun önemine dikkat çekmek.) Hepimiz hayatın bir kısmında böyle roller oynuyoruz. Oynuyoruz da boyumuzun ölçüsünü alıveriyoruz. Benim doğrum en doğru. Sen şimdi bilemezsin, şunu şöyle yap, bunu da böyle yap, şunu seç, bu yoldan git. Bir yerde okumuştum öneri ve tavsiyeler, hele ki karşınızdaki sizden talep etmemişse, ben senden üstünüm demekmiş. Aynı zamanda kişinin kaderine karışmak. Örneğin çocuğunuz ünlü bir piyano virtiözü olacak ama siz giriyorsunuz devreye ve mutsuz bir ofis çalışanı olmasına karar veriyorsunuz. Bir ilişkiniz var ve sürekli karşı tarafı yanlış yapmakla suçluyorsunuz. Kimin yanlışı? O da ilişkinin sorumluluğunu almaktan vazgeçiyor. Evladınız için de aynı şey. Anne diyor ki falanca kızla evleneceksin. Annesini dinleyen erkek çocuk o kızı alıyor ama evliliğin sorumluluğunu almıyor. Eh işte anne babamız yeryüzündeki tanrılarımız. Hepimiz seviyoruz tanrıcılık oynamayı.
Sonra bir olay oluyor. Ya bu rol zor geliyor bir noktada. Çünkü alınmayan sorumluluklar sırtınıza yük oluyor. Ya da bir Üftade çıkıyor karşınıza. Çıkart o kaftanı diyor. İn o çıktığın yerden. Tüm yollarınız sarpa sarıveriyor…..
Peki o zaman ne oluyor. Kapı kapı derman arıyorsunuz derdinize. Bu zamanda Üftade bulmak da zor. Elinizi kaldırsanız yeni zaman spritüelistlerine çarpıyor. Biri diyor falanca müziği dinle, bilmem kaç frekans, bilincini açar, enerjini yükseltir. Öbürü diyor sen uğraşma bana gel ben bir kireç çözücü dökeyim çakralarına tıkanıklıkları açılsın. Auranı bir çitileyivereyim. Hop 5. Boyuta geçiverirsin.
Bizim kadı efendi yanlış zamanda mı dünyaya gelmiş yoksa?
İşte o öyle değil.
Eğer şanslıysanız, biri çıkıp diyor ki başka doğrular daha var…
Öyle olmadık işlerle olmaz…..
Ya nasıl?
Bilincini yükselteceksin !
Soyunacaksın !
Ay burada olmaz demeyeceksin. Neyden soyunacağım diye soracaksın? Mitolojik hikayelerde sembol var da senin topraklarının hikayelerinde sembol yok mu? O zaman düşün kaftan neyi işaret ediyor? Senin doğrularını. Ya sakal? Kıymet verdiklerini. (Tabi bu bence! Benim kabım ne kadar almışsa sana o kadar su dökebilirim.)
Peki sonra?
Temiz ve objektif bir bilinç ile yaratılanların gerçeğini görecek, öğreneceksin. Hepimize nasip olur inşallah.
Büyüklerimizin “Allah’tan korkmak” dedikleri de budur bence. Korkutulan ya da cezalandıran Yaratıcı olayından bahsetmiyorum. Gerçeği öğrenen kişi, o hassas dengeleri ve işleyişi bilir. Ona müdahale etmeye kalktığında nelere sebep olacağını görür. İmtina eder.
Sonra?
Sonra yol temizlenmeye başlar. Hüdai yolu olur. Daha dün düz yolda karşıdan karşıya geçemezken fırtınalı bir havada küçücük kayığı kolaylıkla karşıdan karşıya geçirirsin.
Allah’tan korkan, kuldan utanan insanlara denk gelsin yolumuz. Biz de onlardan olalım. Zira hayat zor. Gün geçtikçe daha da zorlaşıyor….
Hayat, yolculuğunu güzelleştirecek adımları atacak cesaret, akıl, bilinç versin bu bedene bürünen ruha