Hoş geldin sonbahar

Hoş geldin sonbahar.
Yapraklar dökülmeye başlayacak, yepyeni oluşumlar için.
Eski gitmeden, yeniden doğulmuyor diyor sanki.
Ağaçlar hiç tutunmadan, bırakıyorlar, vazgeçiyorlar yapraklarından.
Biliyorlar mı ki acaba, yeniden yeşilleneceğini, yeni yapraklarla yaratılacağını, yenileneceğini, kış uykusuna yatarken?
Belki de tırtılın kozadan çıkarken yaşadığı acının, aslında kelebek olup, kanatlanacağını, yeniden doğacağını bilmediği gibi, ağaçlarda bilmiyor mudur ki?

Hoş geldin sonbahar
Yaprakların içine oturmuş, bunları düşünürken bulurum kendimi her sonbahara girerken.
Hele bir Çınar ağacı var, iş yerime yakın, müzenin bahçesinde, onu dört mevsim izlerim, nasıl değişim, dönüşüm geçirdiğini.
Kendimi de onlara benzetirim, her mevsim değil, her gün bu değişim, dönüşümü yaşadığımı hissederim.
Mevsim döngülerinde de aynı ağaçların döngüsünü yaşıyormuşum gibi de hissetmiyorum desem gerçek olmaz.
O döngüyü de ağaçmışım gibi hissediyorum.
Ağaca sırtımı yaslıyorum, ondan cesaret alıyorum, bu döngülere girip çıkarken.
Sen diyorum, yapraklarını döküyorsun, vazgeçiyorsun onlardan, ben de zihnimde artık işe yaramayan, düşünce, duygu, geçmişten kalan izleri anımsadıklarımı, geçti hepsi bırak gitsin taşıma bunları deyip, zihnime sesleniyorum oracıkta.
Ağaç kardeşimle birlikte ben de bırakıyorum, bana yaramayan şeyleri.
O bana cesaret veriyor, sessizliğimde hissediyorum birliğimizi.
Sonra hadi diyorum, kışa hazırlanalım ben boş bir zihinle, sen de boş dallarınla yeniye yer açalım.
Onu duyuyorum, evet diyor hadi boşluğa girelim, yok olan zihnine, benim de yapraklarıma güle güle diyelim.
Sessizce güle güle diyoruz oradan ben kalkarken, karşılıklı hissediyoruz Yaradan’dan bize akan Sevgiyle ve Aşk’la kalalım can diyoruz birbirimize.

Huzurla dolup ayrılıyorum oradan.
Kışın bazen görüşüyoruz, hiçbir beklentiye girmeden, seviyoruz birbirimizi.
Ben ne zaman gitsem, o hep sessizce orada, beni kabul ediyor.
Neredeydin kaç aydır gelmedin? Demiyor.
Hesap sormuyor.
İlkbaharda mutlaka geleceğimi hep hissediyor biliyor bence.
Aynı zamanda doğmanın heyecanı bizi sarıyor.
Ben de hissediyorum, beni çağırdığını.
Koşa koşa gidiyorum, sarılıyorum iri gövdesine hadi hazırım, yeniden doğalım can diyorum.
Dallarını indiriyor aşağı tutayım diye, yaprakları yeni yeni filizleniyor, çıtırtılarından duyuyorum.
Birkaç gün sonra aniden hepsi yemyeşil olarak fışkırıyor.
Ben her seferinde şaşırıyorum ve soruyorum.
“Sen ne çabuk yine her dalını yapraklarla doldurdun” diye.
Gülümsüyor sadece bilge edasıyla, hiç konuşmadan.
Sonra;
“Sen de çabucak tüm hücrelerini yeniliyorsun Aşk’la doldururken” diyor sessizce ona baktığımda.

İkimizi de yenileyen, doğuran, yaratan ve sonra öldürten Aşk değil mi?
Evet diyorum.
Şükürler olsun, her gün yeniden ölüp, ölüp dirilip, her mevsim döngülerini yaşayan, uyanan, farkında olan ruhlara
Ve ruh olduğunu anımsayan İnsanlara.
Ruhu, bu beden elbisesinde misafir edenlere, can da can bulanlara
Hay’dan gelip Hu’ya çıkanlara
Yeniden Hayy (yeryüzüne) inenlere.
İşte Yaradan’dan aldığımız bu sonsuz Enerjiyle, ne yapacaklarını hissedenlere, bu enerjiyle hareket, yaratım, üretim yani doğurganlık eylemine geçenlere şükürler olsun.

Her adımıyla, hizmet ettiğinin bilinci ile yaşayan canlara şükürler olsun.
Sevgiyle kutsanıyor bedenler, zihinler, duygular, ruhlar Bir’e teslimiyet ile huşu içinde oluyorlar.

Şükürler, şükranlar, teşekkürler Sonsuz Ol’ana, O’na.
İnsan varlığının her hücresinden yayılıyor bu hisler.
Aşk’a hizmet bilinci ile donanıyorsun.

O’da insandan akıtıyor bu bereketini, nurunu, huzurunu, şefkatini.
Öylece tüm Evren, doğa, insanlık alıyor nasibini bu yürüyen ete kemiğe bürünmüş İnsandan.

İşte bu insana “İnsanı Kamil” deniliyor
Evliyalar, bilgeler, ermişler, erenler Aşk sarhoşu olduk diyorlar ya hani.
Bilinç yükselmesinin yaydığı sarhoşluk buymuş demek ki, ne mutlu hissedebilenlere.

Hissedenler bunu gittiği her yere, alanlarından, bilinçlerinden, saf Aşk’la titreterek yayacaklar tüm Evrene Şefkati.
En yüksek frekans işte O…
O’na bağlanmak.
God frekansı, Allah ile uyumlanmak, Sonsuz Ol’anla bir hissetmek.
Ben, O değilim, O’ndanım diyor ruhlar
Anımsıyor geldiği mekanları.
Açılıyor kalpler, gönüllere akıyor bu his.

Gözlerinizi kapatın, burundan nefes alıp verin, izin verin nefesin içinize akmasına.
Ve koşulsuzca sevildiğiniz, sevdiğiniz bir şey gibi bu his.
Bunun tabii ki binlerce yüksek hertz olarak fazlası akıyor.
Dayanman için bu frekansa, her an, anda farkındalık halinde yaşayabilmek gerek.

Geleni kabulde olabilmek gerek, alabilmek gerek.
Kolay mı?
Değil tabii ki, dünyasal haller parazit yapıyor bu geleni hissedebilmeyi engelliyor.

Zihnin hallerinden geçmek gerekiyor, zihnin frekansını da yükseltmek, kabul eden zihne dönüştürebilmek gerekiyor.
Eğer düşüncelerin, duyguların farkındalığında değilse insan çocuğu
Zihin, hep kaç, savaş, telaş, korku, küçük çocuk modunda yani beta frekansında diyor uzmanlar.
Alfa dalgasına geçirebilmek denilen şey, zihnin dinginliği, parasempatik sinir sistemi ile sempatik sinir sisteminin uyumu, dengesi.
Yani kabul eden zihne dönüşüm, içindeki geçmiş çocukluktan kalan duyguların olgunlaşması, bedenin sinir sisteminin (bilinçaltının) bu geçmişten kurtuluşu
Zihin, beden, ruh, duyguların bütünlüğü ile de bu mümkün.
Kolay olsun diyelim o halde.
Aşk’la

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

2 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Murat Tali
Yönetici
12 Ekim 2023 11:23

Kaç sonbahar eksilttik hayatımızdan hep baharı düşünerek vazgaçtik ömrümüzün yaprak dökümü acılarından. Bahar uğruna feda ettik dünü, bugünü ve an dediğimiz her bir zaman dilimini. Akıllandık mı? Tabi ki hayır… Çünkü hayat her zaman sonbaharı önünüze serecek biz de baharın umuduyla onu taşımaya gönüllü olarak yolumuza devam edeceğiz. Kalemine sağlık Gulay Simsek

2
0
Would love your thoughts, please comment.x