Karma, Reenkarnasyon ve Astroloji
“Bir insanın başına gelenler onu başkalarından ayıran özelliğidir. Tüm parçaların birbiriyle uyumlu olduğu bir modeli temsil eder. Yaşamı devam ettiği sürece bu parçalar birer birer önceden belirlenmiş bir tasarıma uygun olarak yerine oturur.” C.Jung
İnsan kaderinin hâkimi midir? Yoksa kaderinin çarkları arasında ezilmeye mahkûm bir varlık mıdır? İnsanın tekamülünde mutlak değişmez bir kader mi etkilidir, yoksa aslında kader sandığımız gibi değil midir? Peki, kaderimizi anlamak için ne yapmalıyız? Bu yazımda ‘kaderimizi anlamak’ dediğimizde aslında bilmemiz gereken üç öğretiye değinmek istiyorum: Karma, reenkarnasyon ve astroloji. Önce karma ve reenkarnasyon ile başlayalım.
Birçok insanın fazlaca merak ettiği, fakat bir o kadar da yanlış anladığı ve çarpıttığı öğretilerdir; karma ve reenkarnasyon. Birbirleriyle de bağlantılı olan bu iki öğreti oldukça kadim ve değerlidir. Eskiden değerli ve yanlış kullanılmaya müsait bilgiler sadece ‘inisiye’ olanlara verilirdi. O zamanın bilgeleri, öğretmenleri bu kıymetli bilgileri ancak kendilerinin inisiye ettiği, yani belli metotlar doğrultusunda uygulanan eğitimleri almaya hak kazanan öğrencilerine verirlerdi. Hak kazanmak… Çünkü hiçbir şey hak edilmeden kazanılamazdı; buna bilgi de dahil… Aslında en çok da bilgi hak edilmeliydi. İşte onlar bazı kadim bilgilerin hak edenlerin elinde şifa hak etmeyenlerin elinde ise birer ceza aracına döneceğini tahmin etmişler ve bu şekilde önlem almışlardı. Fakat günümüz küresel bilgi çağında bilgiyi kısıtlamak veya birinin tekelinde tutmak artık çok zor. Bu bir anlamda iyi, zira dünyanın birçok bölgesinde insanlar internet aracılığıyla birçok bilgiye kolayca ulaşabiliyor. Ama bir anlamda da kötü, çünkü bu bilgiler aynı zamanda inanılmaz çarpıtılıyor ve kirletiliyor. Bu noktada bilgiye erişen kişinin dikkatli olması ve edindiği her bilgiyi sorgulaması büyük önem kazanıyor. Üstelik artık herhangi bir eğitime ve olgunluğa gerek olmadan herkes her konuda eğitmen, bilge, lider, koç veya danışman olabiliyor. Günümüzde sahte diploma ile birçok mesleğin erbabıyım diyen insanlarla dolu olduğunu düşündüğümüzde, bu durum bana pek de acayip gelmiyor. Fakat çok riskli olduğu da bir gerçek.
Karma, reenkarnasyon ve astroloji öğretilerinin de en çok yanlış anlaşılan ve içi boşaltılan öğretiler olduğunu düşünüyorum. Özellikle de astroloji…Her ne kadar kabul edilmese de aslında bilimsel araştırmaya konu olabilecek istatistiki bilgiler içeren bir alandır astroloji. Bana göre bilimdir. Araştırılsa, en azından çaba gösterilse sanıyorum ‘sözdebilim’ kafası değişecektir. Tıpkı astroloji gibi reenkarnasyon konusundaki veriler de araştırmaya tabii tutulsa, birçok yozlaşmış bilgi temizlenir ve aslında reenkarnasyonun insan tekamülünü en iyi açıklayan öğreti olduğunu fark edebiliriz. Fakat bu, özellikle ülkemiz için henüz çok erken bir aşama gibi gözüküyor. Umarım yakın gelecekte değişir.
Şimdi yazımızın asıl konusu olan ve birbirinden ayrı düşünemeyeceğimiz reenkarnasyon ve karma konularına odaklanalım. Öncelikle karma nedir ona bakalım. Belki aranızda hala karmanın tam olarak ne olduğunu bilmeyen ve merak edenler vardır. Karma temelde ‘eylem’ ve ‘iş’ anlamına gelen Sanskritçe bir kelimedir. Kelime zamanla çeşitli anlamlar kazanmış ve günümüzdeki halini almıştır. Karmanın mantığı basitçe şöyledir: bir kişi dürüstlükle yaşar ve iyi işler yaparsa, o zaman olumlu sonuçlar olur ve tekrar tekrar hayata gelmek zorunda kalmaz, fakat bu kişi kötü işler yaparsa o zaman bunun olumsuz sonuçları olur ve hayata tekrar tekrar gelmek zorunda kalır ki borcunu ödesin ve olumsuz işlerini düzeltsin. Kısaca karma bir ruhsal olgunlaşma, tekâmül metodudur. Yine Sanskritçe bir kelime olan ve karma ile bağlantılı olan Samsara yeni bir yaşam döngüsüne yeniden doğma süreciyken; Moksha yeniden doğuş döngülerinden çıkış ve karmadan tamamen kurtulma anlamındadır. Karma ve reenkarnasyon işte tam da bu noktada birleşir. Çünkü karma borcunun ödenmesi ve kurtulmanın yolu tekrar ‘enkarne’ olarak yani tekrardan ete kemiğe bürünerek olmaktadır. Bu da ancak ‘re-enkarne’ yani reenkarnasyon ile olacaktır.
Karmanın kaynağı en eski Hindu felsefi ve dini metni olan Rig Veda’dır. Vedik mitolojisine göre Karma Yasası, tanrılar tarafından rishilere (Hint metinlerine göre bilge, aydınlanmış kişiler) açıklanmış ve M.Ö 1500 civarlarında Bronz Çağı’nda Rig Veda’ya yazılmıştır. Karma
hakkında daha fazla ayrıntı, birkaç yüzyıl sonra Upanişad’larda (Hinduizm’in kutsal kitapları) M.Ö 800-300 ortaya çıkmıştır. Fakat Budizm, Sihizm, Jainizm ve Taoizm’de de geçmektedir. Güney Asya geleneklerinde karma ile ilişkilendirilen özerk nedensel işlev, Tanrı’nın tüm insan eylemlerini ödüllendirdiği veya cezalandırdığı İbrahimi Dinlerin bakış açısından büyük ölçüde farklıdır. Yani tek bir hayat ve bunun sonucunda onları ödüllendiren veya cezalandıran bir Yaratıcı yoktur. Her insan kendi kaderinden sorumludur. Bu nedenle, Karma Yasası Yaratıcı’yı cezalandıran bir anlayıştan çıkarır. Aslında büyük dinlerin bazı metinlerinde üstü kapalı da olsa karma ve reenkarnasyon inancına işaret eden bölümler bulunmakla birlikte ne yazık ki dejenere edilerek, ısrarla bu kavramın bir safsata olduğu inancı insanlara aşılanmıştır. Sıklıkla tenasüh ile karıştırılması da bu nedenledir. Halbuki tenasühte geriye gidiş yani insan ruhunun hayvan veya bitki olarak tekrardan bedenlenmesi söz konusuyken, reenkarnasyonda geriye dönüş yoktur. İnsan bedeni aşamasına gelen bir ruhun bitki veya hayvan olması söz konusu değildir artık. Geriye gidiş zaten tekamülün amacına da ters düşmektedir.
İslam dininin kutsal kitabı Kuran’da bazı ayetlerin aslında reenkarnasyonu işaret ettiği iddia edilmektedir. Bunlardan biri Vakıa Suresi’dir. “Aranızda ölümü biz takdir ettik ve yaratılışla ve suretlerde tekrar yapılandırmamız hususunda önüne geçilecekler de değiliz.” Yaşar Nuri Hoca’ya göre bu ayetin açıklaması şöyledir: “Bu ayetten mahşerdeki yaratılışın anlaşılabileceği gibi, dünyada yeniden bedenlenme yani reenkarnasyon da anlaşılabilir. Hatta ayet ikinci manayı anlamaya daha uygundur.” Nitekim Fahrettin er-Razi’den Elmalılı’ya kadar birçok müfessir, getirdikleri açıklamalarla ikinci manayı ortaya koymuş, ancak geleneksel kabule uyarak reenkarnasyondan bahsetmemişlerdir. (Temizel, 2023)
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ayrıca Kuran’ın bu dünyaya iki defa gelip üçüncü kez gelmek isteyip de kendilerine müsaade edilmeyenlerden bahsettiğini ve onlara üçüncüyü gidemezsiniz dendiğini ifade etmektedir. Fakat bu durumun herkes için bağlayıcı olmadığını da belirtmektedir. Ona göre kimi insan bir kez gelir ve tekâmülünü tamamlar, kimi de tekrardan hatasını telafi etmeye gelir. Ayrıca içlerinde Süleyman Ateş’in de bulunduğu birçok tefsir aliminin cennet-cehennem gibi kavramların açılımını reenkarnasyonla verdiklerini de söyler. Ona göre insan tekâmülünü bir şekilde tamamlamaya mecburdur. Reenkarnasyonun da bu tekâmülü tamamlamanın yollarından biri değil, yegâne yolu olduğunu vurgular. (Wikipedia, 2024) Ayrıca Öztürk reenkarnasyon konusunda şöyle de demiştir: “Bana göre, yanılmıyorsam reenkarnasyon hayatın en mühim realitelerinden biridir. Reenkarnasyonsuz hayatı da dini de hiçbir şeyi izah edemezsiniz. Zaten reenkarnasyon yoluyla cennet ve cehennemi yaşıyor insan, dünyada yaşıyor bir nevi. Ama bir de büyük kıyamet koptuktan sonra artık gelip gitmek falan o her şey bitecek, o zaman ne olacak? İşte orada da bir cennet ve cehennem söz konusu. O ayrı bir iştir. Onun hakkında bizim hiçbir bilgimiz yok. Ne vakti hakkında bilgimiz var ne nasıllığı hakkında bir bilgimiz var. Allah orada hepimizin yardımcısı olsun. Ama o da olacak. Büyük hesap, büyük mizan, büyük kıyamet. Yalnız İslam bilginleri cennet ve cehennemin şu anda mevcut olduğunu ve işlemekte olduğunu söylüyor. Nasıl işliyor bu? İşte reenkarnasyon yoluyla.”
Karma yasası kişinin önceki yaşamlarında yaptığı tüm hareketlerinin bir sonucunun olacağı ‘nedensellik’ ilkesine dayanır. Kişinin yaptığı hiçbir şey sonuçsuz kalmayacak ve kaderinin tekrardan belirlenmesinde bir neden olacaktır. Hiçbir neden, herhangi bir sonuç yaratmadan yok olup gitmez. Dolayısıyla Samsara’yı esas alan doğu öğretilerinde her yaşam, önceki yaşamlarda yapılan hareketlerin bir bileşkesi olarak meydana gelmekte, şimdiki yaşamda yapılacak hareketler ise bir sonraki yaşamı ve koşullarını belirlemektedir. Bizler beşerî varlıklar olarak yaşamlarımız boyunca birçok hakikat ile karşılaşmakta ve evrimleşmekteyiz. Aslında evrimleşmeye zorunlu olan varlıklarız. Evrim gerçeği artık her varlık için saptanmıştır.
Karma günümüz kullanımıyla daha çok felsefi ve ahlaki bir nitelik kazanmıştır. Yaşam süreleri içinde ‘etik’ nedensellik beklentisine odaklanan karmik inançlar, dünyadaki büyük dünya dinlerinde ve spiritüel hareketlerde ortaya çıkmaktadır, ancak psikolojide yeterince araştırılmamış bir konu olmaya devam etmektedir. Karmaya ve dolayısıyla reenkarnasyona inanç, teorik olarak adil bir dünyaya inanç, ahlakçı bir Yaratıcı’ya inanç, dini ve kültürel bağlam dahil olmak üzere birçok konu ile ilişkilidir, ancak bunlara indirgenemez. Mesela reenkarnasyonun bir gerçek olduğundan Eflatun’un hiçbir kuşkusu yoktu. “Ruhlar,” diyordu, “sürekli olarak tekrar bu yaşama doğarlar.” Halkı uyarmak için kötü olurlarsa daha kötü ruhların, iyi olurlarsa daha iyi ruhların arasına karışacaklarını söylüyordu. Bu, karma yasasından başka bir şey değildi. Eflatun’un öğretileri ölümünden en az 500 yıl sonrasına değin bile oldukça etkili kalabilmiştir. İlk Hıristiyan evliyalarının çoğu onun görüşlerinin tümünü kabul etmişlerdi. Hatta St. Augustine, III. Yüzyılın Romalı filozofu Plotinus’un gene doğmuş olan Eflatun’un ta kendisi olduğunu ileri sürmüştü. Eflatun, ruhun hem iyilik hem de kötülük deneyimini edinmeye karşı duyduğu, ‘belirli bir gönüllü olma eğilimini izleyerek’ bedene girdiğini öğretiyordu. Ölümden sonra da önceki madde-ötesi durumuna yükseliyordu. Origen ise ruh üzerine görüşlerini en açık bir dil ile belirtmektedir: “Ruh bir bedeni bırakır, diğer bir bedeni kuşanır.” Origen’in söylediğine göre herhangi bir zamanda ruhun edindiği beden o ruhun ‘önceki liyakatlerini ya da liyakatsizlikleri’ tarafından belirlenmektedir. (Bilim Araştırma Merkezi, 1979)
Reenkarnasyon ve karma konusu oldukça derin ve uzun bir konudur. Hakkında yazılacak birçok şey vardır fakat şimdilik bu konuyu burada bırakalım ve karma ile astroloji arasındaki bağlantıya da bir göz atalım.
Astroloji ve Karmanın Buluşması
“Bir çocuk göksel ışınlar bireysel karmasıyla matematiksel bir uyumda olduğu gün ve saatte doğar. Horoskobu değiştirilemez geçmişinin ve olası geleceğinin sonuçlarını gösteren meydan okuyucu bir portredir. Fakat doğum haritası sadece sezgisel bilgeliği olan kişiler tarafından hakkıyla yorumlanabilir; bunlar da sonra derece az sayıdadır.”
Doğulu Üstad Paramahansa Yogananda
Astroloji; sabit yıldızların ve gezegenlerin hareketlerinin gözlemlenmesi ve yorumlanması yoluyla dünyevi ve beşerî olayların tahmin edilmesini içeren bir öğretidir. Astrolojiye inanan ve gönül verenler, gezegenlerin ve yıldızların dünyevi meseleler üzerindeki etkisinin anlaşılmasının, hem birey ve ulusların kaderlerini tahmin etmelerine hem de etkilemelerine olanak sağladığını ifade ederler. Sözdebilim olarak adlandırılan astroloji aslında çok kadim bir öğretidir. İnsanlık reddetse de bir bilimdir bana göre. Birçok istatistiki veriler içeren ve aslında üzerinde çalışılsa bilimsel olarak da kanıtlanabileceğine inandığım bir öğretidir. Elbette bu görüşüme katılan insanların sayısı az değildir. Fakat hala literatürde sözdebilim olarak geçmektedir.
Astrolojiye inananlar ve onu savunanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Sanki son dönemde popülerleşmiş gibi gözükse de aslında binlerce yıllık kadim bir öğretidir. Kökeni Mezopotamya’da (M.Ö. 3000) başlayıp Hindistan’a yayılmış, ancak Batılı biçimini Helenistik dönemde Yunan uygarlığında almıştır. Astroloji, Yunan geleneğinin bir parçası olarak İslam kültürüne girmiş ve Orta Çağ’da Arapça öğrenimi yoluyla Avrupa kültürüne geri dönmüştür. Astroloji antik Çin’de de önemliydi ve imparatorluk dönemlerinde her yeni doğan çocuk için ve yaşamın tüm önemli anlarında yıldız falına bakmak, standart bir uygulama haline gelmişti.
Yunan geleneğine göre gökler Zodyak’taki 12 takımyıldıza göre bölünmüş ve aralıklarla yükselen parlak yıldızlar insan ilişkileri üzerinde manevi bir etki yaratmaktadır. Böylece kişinin yaşamını nasıl idame ettireceği az çok tahmin edilebilmektedir. Planetler ve yıldızlar mevsimleri ve yılları başlangıçtan beri göstermektedir ve birçok kişi evreni uzun uzadıya düşünüp, onlarla olan yakın ilişkisini anlayabilir. Örneğin; dolunay zamanları çoğu insan kendini daha gergin hissettiğini ifade etmektedir. Efsanevi anlatıların çoğunda dolunay hep bir dönüşüm/değişim aracı olarak görülmüştür. Kurt adamlar neden dolunayda dönüşmektedir? Bunların hepsi masal mıdır ya da insanın hayal gücünün ürünleri midir? Yoksa aslında masallar mı gerçektir? İnsanlık olarak bunların üzerinde düşünmemiz bile en azından biraz da olsa gezegenler ve insan ruhunun bağlantısını anlayabilmemize yardımcı olacaktır. Fakat yanlış anlaşılan bir konu vardır: O da insanın gezegenlerin ve yıldızların konumuna göre iyi veya kötü olduğudur. Bir insan, gezegenlerin ve yıldızların konumuna göre iyi ya da kötü olarak nitelendirilmemelidir. Gezegenlerin ve yıldızların konumu insana maddesel hayata gelme fırsatı verildiği zaman, onun bu maddesel hayatının şekillenmesinde etkili olan faktörlerden biridir yalnızca. Dolayısıyla iyilik ve kötülükten azadedir. Çünkü bu durum insanın tekâmül ihtiyacına göre şekillenir ve hiçbir şey tesadüfe bırakılmaz.
İşin güzel yanı astrolojinin hayatlarımızın rastgele olmadığını, her şeyin bir anlamı olduğunu bize göstermesidir. Astroloji sadece yıldızlar ve gezegenlerin devinimlerini ve etkilerinin olduğunu söylemiyor; bunların aslında bizim eylemlerimizle de bağı olduğunu ortaya koyuyor. Astrologlar hayatımızdaki bazı şeylerin neden zor olduğunu neden bazı durumları daha sık yaşadığımızı açıklamak için doğum haritasını yorumlarken karmayı da kullanırlar. Örneğin; zorlukların ve karmanın gezegeni Satürn, haritamızda zor bir noktada bulunuyorsa, bu geçmiş eylemlerimizden öğrenecek bazı derslerimiz olduğu anlamına gelebilir.
Astrolojik haritamızı anlamak bize karmik yolumuz hakkında ipuçları verebilir. Daha önceki yaşamlarımızda yaptığımız eylemler nedeniyle nerede zorluklarla karşılaşabileceğimizi bize gösterebilir ve işleri nasıl dengeleyeceğimizi anlamamıza yardımcı olabilir. Doğum haritamızdaki gezegenler, konumları, bulundukları burçlar, evler ve aldıkları açılar bize bu anlamda yol gösterici olurlar. Astroloji ve karma hala çoğu insana temeli sağlam olmayan absürt bilgiler gibi gelebilir, ancak bunlar yalnızca dünyayı ve onun içindeki yerimizi anlamanın yollarıdır. Bu kavramları keşfederek kendimiz ve hayatlarımızı en iyi şekilde nasıl yaşayacağımız hakkında daha fazla şey öğrenebiliriz.
Doğum Haritasındaki Karmayı Anlamak için Bazı İpuçları
ISAR Eğitim Direktörü ve Sırbistan’ın başkenti Belgrad’daki Johannes Kepler Astroloji Enstitüsü’nün kurucusu Aleksandar Imsiragic’in ‘Karmanın Dört Kapısı’ adlı kitabından aktaracağım bu bilgiler, doğum haritanızdaki karmanızı anlamanızı sağlama açısında size destek olabilecek niteliktedir. Elbette bu değerlendirmeler bütüncül bir doğum haritası yorumuyla anlam kazanacaktır. Burada sadece bazı önemli noktalar belirtilmiştir.
- 12. Evdeki Gezegenler: Bu evde yer alan gezegenler ve bu evin yöneticisi bize geçmiş yaşamlarımızdan hala bağlı olduğumuz/tutunduğumuz şeyler hakkında bilgi verir. Bu sebeple bu evdeki gezegenler sıradan bir şekilde yorumlanmamalı, psikoloji süzgecinden geçirilmelidir. Ruh, enkarnasyonlar arasındaki seyahatinde belli döngülerden geçer ve bunlar 12. evde son bulur. Karanlıklardan gelen gizemli ‘kayıplar evi’ olarak da nitelendirilen bu evin fısıltısı bizi artık bittiğini düşündüğümüz şeylerle yeniden yüzleşmemiz için başka bir zamana doğru çeker. Bir önceki yaşamımızdaki ölüm şekli şimdiki bedenimize doğduğumuzda bize bir bilinçaltı korkusu şeklinde kalır. Örneğin; 12. evdeki Güneş, kişinin önceki yaşamında etkin ve ünlü bir erkek olduğunu gösterebilir. Güneş, toprak ve su grubu burçlarında birinde ise veya dişil bir gezegenle partil açı yapıyorsa, bu iddiayı biraz değiştirebiliriz. Ancak cinsiyet belirtmekten daha önemlisi Ruh’un neye tutunduğunu bulmaktır. Prensipte bu tür bir tutunma arzu edilen bir şey değildir, çünkü bu, özellikle de kişi bir hatasından dolayı zamanında ceza almadıysa kişinin kendisini affetmeyi başaramadığının bir göstergesidir. Bu suçluluk duygusu bu yaşama yansır. Özellikle Güneş zarar görüyorsa, kişinin yaptığı hata kendisini dünyanın merkezi sanması ve belli bir güce sahip özel biri olduğunu düşünmesidir.
- Satürn Karması: Bu yaşamda ‘metabolize etmemiz’ gereken karmanın ana taşıyıcısıdır. Satürn’ün bulunduğu ev ve burç, diğer gezegenler ile yaptığı açılar (özellikle de kavuşumlar) ve hatta yer aldığı derece vasıtasıyla eski borçların tortularını su yüzüne çıkarır. Satürn’ün diğer gezegenlerle yaptığı üçgen ve sekstil açılar geçmiş yaşamlarda başarıyla geçilen sınavları anlatır. Eğer retro ise söz konusu borçların kökleri önceki yaşamdan çok daha önceki enkarnasyonlardadır. Örneğin; Satürn-Güneş arasındaki zorlayıcı açı, kavuşumda da dahil olmak üzere kişinin babasına veya kişinin yaşam kaynağı olan başka birisine karşı borçları olduğunu anlatır. Kişi geçmiş yaşamında bazı otorite figürlerine karşı yanlış yapmıştır.
- Ay’ın Yaptığı Son Kavuşum: Ruh’un önceki yaşamındaki deneyimlerini anlatan bir diğer faktördür. Ay’ın son kavuşumunu gerçekleştirdiği gezegen kişinin geçmiş yaşamında öğrendiği dersleri gösterirken Ay’ın konumu ve açıları da kişinin bu dersleri öğrenip öğrenmediğini gösterir. Ay’ın uzaklaşmakta olduğu gezegen zorlu bir gezegense, kişi bu yerleşimin getirdiği deneyimi yeterli bir biçimde nasıl kabullenebileceğini bilememiştir. Kendi burcunda ve iyi açılar alan gezegenin getirdiği dersler ise iyi öğrenilir. Örneğin; bir kişinin Mars’ı Koç burcunda ve Güneş ile iyi bir açıdaysa ve Mars aynı zamanda Ay’ın kavuşum yaptığı son gezegense, bu kişinin askeri bir kişilik olduğunu, Güneş ile olan olumlu açısı nedeniyle de asil ve adil biri olduğunu söyleyebiliriz.
- Gerilemede Olan Gezegenler: Kişinin şimdiki yaşamında takip etmesi gereken bir borcunu anlatır, dolayısıyla gerilemeden olan gezegenler özgür irade meselesi olandan öte kaçınılmaz olanı ifade ederler. Ruh, geçmiş yaşamında geçemediği bir sınavdan şimdi ikinci kez sorumlu tutulur. Örneğin; geri hareketteki Venüs karmik bir aşk borcunun işaretidir. Kişi, geçmiş yaşamından duygularının karmaşıklaştığı bir duruma geri dönmeli ve o karışıklığı bu yaşamında temizlemelidir.
- Ay Düğümleri: Ay Düğümleri’nin ev yerleşimleri kişisel karmik sorumluluklarımızı ve misyonumuzu anlatır. Düğümlerin yer aldığı eksende Güney Ay Düğümü’nün yer aldığı ev ve burç vasıtasıyla bırakmamız gereken şeyleri, Kuzey Ay Düğümü’nün yer aldığı ev ve burç vasıtasıyla da kazanmamız gereken şeyleri ve gitmemiz gereken yolu anlatır.
Bunların yanında 4. ve 8. evler de karmayı işaret eden evlerdir. Eğer bu evlerde kişisel gezegenleriniz varsa, o gezegenlerin aldığı açılar, burçlar ve gezegenlerin anlamları önem kazanacaktır. Ayrıca bu evlerin girişlerinde yer alan burçların yöneticilerinin konumu da önemlidir.
Son olarak hiçbir şeyin kesin olarak bize bir şeyi anlatamayacağını da hatırlatmak isterim. Zira insanın kaderinin nasıl şekilleneceği insana bağlı olsa bile gaybı yalnızca Yaratıcı bilmektedir. İnsanoğlu asla gerçek hakikati bilemez. Bu ancak Yaratıcı’ya mahsustur. Dünyevi öğretiler ise bizlere yalnızca fikir verebilme gücüne sahiptirler. Reenkarnasyon, karma ve astroloji bilimsel olarak kanıtlanmadığı için henüz muallakta kalmaya mahkûm gibi gözükmektedir. Bizim bu noktada yapacağımız en iyi şey ise birçok alandan bilgi almamız, ama bunu sahiplenmememiz ve karmamızı ödememiz için gerekli ahlaki ve vicdani irademizi göstermemizdir.
Nora Gülüm Erdinç
İnsanın hikayesine bu açında bakınca, seçme şansımızın sadece basit şeylerde etkili olduğunu daha büyük görselde kalem kimin elindeyse hükmü onun vereceği konusunda umutsuzca bir teslimiyete kapılıyorum istemsizce. Kalemine sağlık Nora Gülüm Erdinç