Benim yaşam gerçekliğimden yola çıkarak yıllardır anlatmaktan vazgeçmediğin şeyler var… Bunlardan biri iyi ve kötünün varlığıdır. Konu sadece iyi ve kötü değil tabi tüm zıtlıklarla ilgili düşüncelerimi bazen iki kelime ile bazen sayfalarca yazı ile ifade etmeye çalışıyorum. Çalışıyorum dedim çünkü ben ne kadar kötü var desem, çoğu insan bunun bir illüzyon (ya da dualitenin gerekliliği olarak iyinin karşısında zaten olması gereken bir dinamik) olduğunu söyleyip duruyor. Bir diğer konu da dersler… Derslerimiz… Bugünün konusu iyi ve kötünün ötesinde bir başka şey aslında, karma ve dersler…
Ders deyince aklımıza çocukluğumuzdan kalma bilgilerle, öğretmen ve öğrenci ilişkisi geliyor. Öğretmen ve öğrenci…
Diyorum ki…
Hepimizin dersi BİR olmak. Derdimizi dert yapan şey BİZ değiliz, bizi ören dünyadır ve o dünyayı oluşturan insanlardır. BİZ’i kederlendiren, canımızı acıtan, ruhumuzu darlayan da çevremizi saran insanlardır. (Çünkü insan, insanın sınavıdır.)
BEN’in yolculuğu, onlardan kopuk olamaz, onlarla birlikte oluyor her daim. Onların inşa ettiği bizim uyduğumuz ya da bizim inşa edip onların uyduğu bir yaşam formunda hepimiz birbirimize dokunmalıyız. Birbirimizi büyütmeliyiz. Kendimizi değerli hissettiren şey de çevremizi saran insanlar değil midir? Ve o insanları değerli hissettirenler de biz değil miyiz?
BİZ’den bize oluyor bu durumda yolculuk. Bizden öte olmayan bir alemdeyiz ve ancak kendimizi severek büyütebiliyoruz. Kendimizi sevgiye değer bulmak için de bizi sevenlerin olması gerekiyor. Zincirlenmiş haldeyiz insanlık ile tıpkı galaksideki tüm gezegenlerin birbirine bağlanması gibi. Fark edersek özgürleşir ve severiz fark etmezsek ki ettiğimiz pek söylenemez, cehennemi yaşarız. Ve insan çocuğu şu anda dünya üzerinde her coğrafyada kendi ruhsal, zihinsel, bilişsel cehennemini yaşıyor… ve Hayat Güzeldir diyor ya da öyle görmek istiyor… Fakat “Hayat gerçekten güzeldir.”
Hadi olaya bir de başka yönden bakalım, Karmaya inanır mısınız? Peki ” Yaşattığını yaşamadan ölmez insan!” sözüne? Ya “Reenkarnasyon sonrası tekrar gelirken kaderimizi bizim seçtiğimizi. Bilinçli olarak, bizi tekamüle ulaştıracak zorlu kaderi, aileyi ve olayları kendimiz yarattığımızı!”
Doğru mudur?
Doğruysa yanlış yoktur ! Ama bilmiyoruz işte..
Tüm olasılıklar mümkün. Hem kendi karmasını hem de dünyadaki yaşam formunu dönüştürmek için gelenler bunu yapamadığı için sürekli gelip gidiyorsa… Yani seçtiği görevi tamamlayamıyorsa…
Düşünsenize, onların görevi bu dönüşümü sağlamak… Fakat görevli geldiklerini unutup, dönüşüm sürecini başaramadığı için döngüsü hiç bitmiyor.. Ruhsal olarak problemli görünen kişiler, başıbozuk çalışan insanlar var ve sen gidip onlara liderlik yapıyorsun ve dönüştürüyorsun böyle olunca level atlayacaksın.. Aman onları problemli diyerek serbest bıraktığında, kaosun devam ediyor. Kaosun olduğu yerde değilse bilgeler, onların da yaşamı kaos içinde sahte bir huzurla inşa edilmiş aşramlara dönüyor ve onların da döngüsü bitmiyor. Sınıfa girmeyen öğretmen gibi düşünün, öğrenciler mezun olamadığı müddetçe öğretmen de doğru öğretici olamıyor.
Yok saydığımız şey belki de asıl sınavımız… Tüm olasılıklar içinde kendi karmamızın kaotik yalnızlığı içinde ne öğreniyor ve ne öğretiyoruz. Farkındaysak gülümseyelim, değilsek zaten boş vermişiz demektir, yola devam…