Mutluluk, insan hayatının en arzulanan ama en zor elde edilen hedeflerinden biri olarak karşımıza çıkar. Peki, her zaman mutlu olabilmek mümkün müdür? İnsanların yaşamlarında mutlulukla beraber acı ve zorluklar da yer alır. İçinde bulunduğumuz zamanda, mutluluğun sürekli ve istikrarlı bir hâlde var olması ne kadar gerçekçidir?
Mutluluğun sürekli bir şekilde var olmasını beklemek, yaşamın karmaşıklığını ve içinde bulunduğumuz gerçeklikleri göz ardı etmek anlamına gelir. Her gün karşılaştığımız zorluklar, hayal kırıklıkları ve acılar, mutluluğun her an mevcut olmasını engelleyebilir. İnsanın doğası gereği, duygusal dalgalanmalar yaşamak ve farklı duyguları deneyimlemek normaldir. Bu nedenle, mutluluğun sürekli bir durum olması beklenemez. Hayatta mutluluk ve acı arasında bir denge bulunur. Acı ve zorluklar, mutluluğun anlamını ve değerini daha da artırır.
Mutluluk, hayatın iniş çıkışlarında değer kazanır ve anlam kazanır. İnsanlar, zorluklarla karşılaştıkça daha fazla şükretme, dayanma ve büyüme fırsatı bulurlar. Bu süreçte, yaşanan acılar ve zorluklar insanın duygusal zekasını geliştirir ve onu daha dirençli kılar. Ayrıca, mutluluğun sürekli bir hedef olması yerine, anın tadını çıkarma ve küçük mutlulukları yakalama becerisi önemlidir.
Her gün yaşamın içindeki küçük anlardan zevk almak, mutluluğu sürekli aramak yerine onu anlık olarak deneyimlemek anlamına gelir. Güneşin doğuşunu izlemek, sevdiklerimizle vakit geçirmek, hobilerimize zaman ayırmak gibi basit ve keyifli aktiviteler, bizi anlık mutluluklarla doldurabilir. Öte yandan, mutluluğun sürekli bir durum olmaması insanların hayatlarında anlam arayışına yönlendirebilir. Bu durum, insanları daha derin bir düşünce ve özgün bir felsefi bakış açısı geliştirmeye yönlendirebilir.
Mutluluğun sürekli arayışı yerine, anlam ve amaç bulma çabaları insanları daha tatmin edici bir hayat sürmeye teşvik edebilir. Her zaman mutlu olabilme beklentisi gerçekçi değildir. Hayatın içinde acılar, zorluklar ve hayal kırıklıkları da vardır. Ancak bu durum, mutluluğun değerini artırır ve insanların içsel büyümesine katkıda bulunur. Mutluluk, anın tadını çıkarma becerisiyle ve anlam arayışıyla ilişkilidir. İnsanlar, yaşamın içindeki küçük mutlulukları yakalayarak ve anlamı keşfederek daha tatmin edici bir hayat sürebilirler. Mutluluk hayatın dalgaları arasında yüzen bir gemi gibi gelip geçerken, bizim üzerimize düşen görev, bu dalgalarla başa çıkma ve anın içindeki küçük mutlulukları yakalayarak yolumuza devam etme becerisini geliştirmektir.
Gerçekçi beklentilerle donanmış, içsel büyüme ve anlam arayışına odaklanmış bir yaşam, mutluluğu anlamlandırmak ve deneyimlemek için bize yeni kapılar açacaktır. Unutmayalım ki gerçek mutluluk dalgaları aşmakta değil, onlarla dans etmeyi öğrenmektedir.
İnsan çocuğu sahip olduğu şeylerin sürekliliğini ister. Böyle bir yaşam formu kurmayı da başarı olarak görür. Süreklilik halinde olan mutluluk, zenginlik, bolluk, neşe, sevinç, kahkaha tanımları onun ütopyasıdır. Fakat hayatın gerçekliği ona durumun pek de öyle olmadığını göstermek için bazı gerçeklikler yaratır.
Hüznü, acıyı, yoksulluğu, gözyaşını, kaybetmeyi de deneyimler. İki zıt hal arasında kendisine yol çizmeye çalışır ve yolculuğu ona; hüzünde ve acıda daha fazla kalmayı öğretir. Oyun oynamayacak kadar büyüdüğünü zannederek, hayatın bir oyundan ibaret olduğunu unutur ve acı çekmeye devam eder. İllüzyon kelimesini daha çok sihirli gösteriler yaparak çocukları kandırmak isteyen sihirbazların yaptıkları hareket olarak tanımlarım.
Yaşam yolculuğu da insan çocuğuna farklı gösteriler yaparak onu kandırır, zanlar tarafından ele geçirilen zihin de kendisine sunulan her şeyi gerçekliği yaparak yoluna devam eder. Bu yolculukta ruh yoktur. Zihin ve bedeni “ben” eylemiş insan çocuğu vardır ve kendisini sadece bu ikisi zanneder. O yüzden kalıcı hasarların tamamı bu zannedilen kimlikler üzerine devşirilir acı sevinçten daha hızlı büyür ve ele geçirir hayatı…
Büyümemek gerekliğini anladığında da artık çok geçtir çünkü kaybetmiştir hayatının en büyük yüzdelik oranını Kalemine sağlık Şûra…