Bir varız bir yokuz, bir var bir yok dediğimiz dünya yaşamında, öyle hırslara şahit oluruz ki bazen, dehşete kapılırız. Küçülsek ne kadar küçülebiliriz ki kimse bizi tehdit olarak algılamasın. Büyüsek ne kadar büyüyebiliriz ki kimse bizim karşımıza çıkacak cesareti kendinde bulamasın.
Güçsüzlüğünü kabul etmen güçlü olana itaat etmeni kolaylaştırmaz. Gücünün farkında olman sana itaat edilmesini garantilemez. İtaat mi etmen gerekir? Birileri sana itaat mi etmelidir?
Sağlıklı ilişkiler, efendi- köle rolleri üzerinden kurulmaz. Birileri sizin efendiniz olduğunda siz tüm sorumluluğu ona yıkmış olursunuz. Bu yetişkin olmayı reddetmektir. Birisini köleniz hâline getirdiğinizde, ona duyduğunuz saygıyı yitirirsiniz. Olsa olsa ona acırsınız. Bu sizi yalnızlaştırır.
İnsanların kendileri gibi ayağı yere basan, kendini bilen, el birliği edebileceği, aynı fikirde olmadığında daha geniş bir bakış açısı kazanmak adına birbirine kulak verebileceği insanlara ihtiyacı vardır.
Saygı duyamadığınız birini sevmek, dipsiz bir kuyuya düşmek gibidir. Bu düşüşün sonu gelmez. Önce kendinize olan saygınızı yitirirsiniz. Kendinizle ilişkiniz zarar görür. Kendinize kızarsınız. Kendinizi cezalandırırsınız.
Sevmek, görmezden gelmek değildir. Görürsünüz, görülürsünüz. Denersiniz. Başaramayabilirsiniz. Sizden yapmanızı istediği şeyi yapmanızdan çok daha değerlidir bir şeyler yapmaya çalışmış olmanız. Bu duyduğunuzu gösterir. Bu yeterlidir. Devam edebilirsiniz.
Ancak duyulanlar duyabilir. Geri kalan sadece sesini duyurmaya çalışır. Hem kendine hem karşısındakine… Birbirini duyanlar, birbirini yargılamak yerine anlamaya çalışanlar birleşir. Bunun için aynı fikirde olmak zorunda değillerdir. İnsanlık, buradan filizlenir.
“Saygı duyamadığın birini sevmek dipsiz kuyuya düşmek gibi…” Ne kadar doğru! Kaç kez sevdiğimizi söyleyip, aslında sadece görmezden geldiğimizi fark ettik? Ya da “güçlü” görünmek uğruna, kendimizi küçülttüğümüz anları? Senin de dediğin gibi, gerçek sevgi görmekle başlıyor: Çirkin yanlarıyla, hatalarıyla, tüm gerçekliğiyle… En çok da şunu anladım: İlişkilerde “efendi-köle” döngüsüne girdiğimizde, aslında kendimizi de öldürüyoruz. Çünkü ya boyun eğerek ruhumuzu küçültüyoruz, ya da gücümüzü kötüye kullanarak insanlığımızdan vazgeçiyoruz. Belki de aradığımız şey bu: Birbirini duyan, yargılamadan anlamaya çalışan, aynı fikirde olmasa bile saygıyı elden bırakmayan insanlar… Senin yazın tam da bu yüzden içimi acıttı ama iyi geldi. Çünkü gerçek olan her şey gibi, önce can yakıyor, sonra iyileştiriyor. Teşekkürler bu dürüstlük için