Türkiye nasıl iyileşir?

Türkiye’yi Türkiye’nin kendisinden başka kimse iyileştiremez. On yılların birikimiyle oluşmuş ve artık değişebilme yeteneğini kaybetmiş, kalıplaşmış köhne paradigmaları kimse bir çırpıda değiştiremez.

Yaşayan, hareketli, sonsuz etkileşimli 74 milyonluk bir alemin sıkıntılarını sihirli değnek gibi çözmeye kimin gücü yeter. Bu büyüklükteki yapıların içindeki sorunlar dışarıdan müdahalelerle çözülemez. Büyük sistemler sıkıntılarını kendileri, kendi iç dinamikleriyle çözerler. Bunun için ihtiyaç duyacakları tek şey dengeye kavuşmaktır. Toplum dengeye kavuştuğunda, her şey yerli yerinde olduğunda, insanoğlu yaratılışı ve kabiliyetleri gereği hep daha ileriye doğru gitmek ister. Çünkü bu dünyaya ilerlemek için gelmiştir, yaratılış gayesi budur. İlerlemek insanın hem hedefi hem mutluluğudur. Ancak eğer toplum hastalanırsa, o zaman yaşamdaki önceliklerini karıştırabilir. Eğer toplum içerisindeki dengeyi ve düzeni sağlayan en temel unsur olan adalet adil olmaktan çıkarsa, o zaman toplumun dengesi bozulur, hastalanır.

Dengesi bozulan toplumlarda her tür aşırılık yaşanmaya başlar. Dengesiz toplum yurttaşını da dengesiz yapar, kurumlarını da. En kötüsü bu durumun bir kısır döngüye ve alışkanlığa dönüşmesidir. O zaman toplum artık kanıksadığı bu durumun etkisiyle farkına bile varmadan uzun süre baş aşağı gider. Toplumda olan bitenin ve bu hastalıkların yarattığı acıların, kayıpların ve geleceğe dönük risklerin farkında olanlar, bütün iyi niyetleri ve gayretleriyle bu hastalıkları iyileştirmenin yollarını ararlar. Ancak çoğu zaman toplumu iyileştirmenin ancak bir kişi, grup veya zümre yani bir kurtarıcı etken tarafından yapılabileceği ön kabulüyle hareket ederler. Teşhis yanlış olunca tedavi de tutmaz. Çünkü büyük ve karmaşık sistemlerin kurtarıcıya değil dengeye ihtiyacı vardır.

Toplumun hastalanması da bireyin hastalanması gibidir, sadece ölçeği farklıdır. Hastalanan kişi ilaçla, aşıyla, dengeli ve sağlıklı beslenmeyle, vitaminle, egzersizle güçlendirilir ve kendi kendisini iyileştirir. Toplum da aynı şekilde, büyük umut bağlanan kurtarıcılarla değil, sıkıntılara yol açan yapısal ve sistem sorunları düzeltilirse ancak iyileşebilir. Toplum son derece karmaşık ve sonsuz etkileşimli, olağanüstü büyük yapısı gereği ancak kendi kendisini iyileştirebilir. Bunun için sabra, anlayışa ve en önemlisi toplumu var eden unsurlar arasında karşılıklı güven ortamına ihtiyaç vardır. Karşılıklı güveni sağlamanın tek yolu adil bir ortam oluşturmaktır. Rekabette, fırsat eşitliğinde ve hukuk önünde herkes eşit olursa ancak, toplum dengesine kavuşabilir. Aksi durumda yaşanacak güvensizlik ortamı toplumu alt kimliklere, cemaatlere, çıkar gruplarına bölüştürür ve daha da kötüsü birbirine düşürür. Adil ve tarafsız bir adalet düzeni olmadığını düşündüğü için kendisini koruyabileceğinden endişe edenler, kendi menfaatlerini koruyabileceklerine inandıkları sistem dışı destek arayışlarına girerler. Adaletin zafiyetlerinden kaynaklanan bu tür bir yapısal sıkıntı toplumdaki bölünmeleri çoğaltır, kimi boşluktan faydalanmak için tercih eder, kimi de boşlukta savrulmamak için.

turkiye-nasil-iyilesir

Atalarımız Adalet Mülkün Temelidir, yani devletin temelidir diyerek yüzlerce yıl, çok büyük bir coğrafyaya dev bir imparatorlukla hükmetmeyi başarmışlardır. Ne zamanki adalet adalet olmaktan çıkmış, keyfi, uzun dönem etkileri düşünülmeden alınan yanlış kararlar ve bunlara bağlı yapısal sorunlar alıp başını yürümüş, bir zamanların kudretli Osmanlı’sı hasta adama dönüşmüş ve korkunç acılar içinde parçalanmaktan kurtulamamıştır.

Çok değerli bir yönetim düşünürü olan Edwards Deming; sorumluluğun sistemlerde ve yapıda olduğunu söyler ve “bu sistem hangisi olursa olsun, bu oyunda yapıyı oluşturan sistemi değiştirmeden sonuçları değiştirmek mümkün değildir” der. Toplumsal yaşantımızdaki her sorunun ana kaynağı alışageldiğimiz mevcut yapıdır. Bu yapı yine toplumdan beslenerek oluşur ve herkesi kapsayan bir paradigma oluşturur. Mevcut sistemin içinde yapılan düzeltmelerle ancak çok küçük ve geçici iyileşmeler sağlanabilir. Sıkıntıları ve kayıpları kalıcı olarak düzeltmenin tek yolu gerekli yapısal değişime ve sistem değişikliğine gitmektir. Bugün için Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ilk ve en önemli sistem değişikliği, toplumsal hayatımızda adalet kavramını ve hukukun üstünlüğünü yerlerde süründüren dokunulmazlık zırhı ve zaman aşımı kavramlarıdır. Bu iki garabet yüzünden adalet adil olamamakta ve beraberinde hem sorunları çoğaltmakta hem de sorunları çözümsüz kılmaktadır.

Ülkedeki yapısal sorunları ve hukuk reformunu merkeze almadan düşünülebilecek Türkiye’yi iyileştirme seçeneklerinin tamamı, ne kadar iyiniyetli başlarsa başlasın, geçici bir iyileşme görüntüsünün ötesinde, çıkar gruplarının suistimaline her zaman açık olacağı için orta – uzun vadede mutlaka yeni sorunlara yol açacak ve mevcut sorunları derinleştirecektir. Ülkedeki tüm dokunulmazlıklar ve zaman aşımı kavramı kaldırıldığı ve çağdaş ülkelerdeki ölçülere getirildiğinde, kişiler ve kurumlar arası güven ortamı yeniden oluşacak, liyakat ve ehliyet yine en temel yükselme şartı, ulusun menfaatleri ise yine en temel iş yapma şartı olacaktır. Türkiye’miz kısa sürede bütün rahatsızlıklarını kendi kendine iyileştirebilecek ve Ata’mızın gösterdiği çağdaş medeniyetler içerisinde layık olduğu yere ulaşacaktır. Ben Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin bunu başaracağına tüm kalbimle inanıyorum, çünkü ülkemi ve insanımı, bunca yıllık sivil toplum gönüllüsü birikimimle yakından tanıyorum.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir