Bir kibrit yakıldı, önce sesi duyuldu, sonra kokusu… Gözümüzü açıp baktık ateşe, onunla birlikte yandık. Ateşi elinde tutan sıcaklığını hissetti, yakınında duran kokusunu daha iyi duydu ve daha uzaktaki ise ateşe bakan bizleri gördü. Gözlerimizi kapattık, önce elden ele dolaştırdığımız nesnelere dokunduk. Kimilerimiz daha cesurdu kimilerimiz sadece gördüğü şeyi kabul eden. Sonra gözümüzü açıp baktık az önce tanış olduklarımıza, kimimize tanıdık geldi, kimimize yabancı. Bazılarımız daha yakından baktı, o oldu. Bazılarımızsa zaten daha önce binlerce kez görmüştüm bunu dedi, pek de incelemedi. Pek de merak etmeyenlerimiz başka şeyler düşündü belki de ama iyice merak edenlerimiz, detayların içinde yüzdü. Bizler biraz daha yaklaştık ona, sadece dokunmak yetmedi tadına baktık, sesini duymak istedik. Sesini duyduğumuzda biz de ses çıkarmak istedik. Onunla konuşmak istedik. Uzandık sonra yere, tahtanın üzerine. Kulaklarımız yere daha yakındı artık, imgelerimiz ise uçuşuyordu bulutlarda. Sesler gelmeye başladı. Tanış olduklarımızın sesleri, konuşuyorlardı. Her seste bir hikaye vardı. Tahtanın hikayesi, taşın hikayesi, cevizin hikayesi, dalların, yaprakların ve ateşin hikayesi.
Ateşin hikayesine tutunduk biz, onun kanatlarıyla çıktık bulutlara. Baktık sonra ateşe, kokladık onu. Sonra indik ateşin külüyle daha derine. Dedik ki; bu ateş insanın ömrüdür, böyle bir mucize ile başlar ve biter. İçimizdeki öfkedir bu ateş bizi yakan ve yok eden. Bu ateş özgürlüktür, içimizde birikenleri serbest bıraktığımızda ortaya çıkan. Ani kararlardır, temkinli olmazsak yakar bizi. Atalarımızın ateşidir bu. Çığlıktır, acıdır, aşktır, tutkudur. Bir kez girmiştik ateşin içine, akmaya başlıyordu imgeler. Hepimiz ateşte farklı şeyleri görüyorduk, hepimiz ateşte aynı şeyleri görüyorduk. Sonra bir acı düşündük, içimizin acısı, insanlığın acısı ve yaktık kibriti, o söndüğünde acımız da dönüşmüştü, deneyime.
Böyle bir dersti geçen gün yaptığım. Yaratıcılık ve ilhamı anlatmak istedim. Çocuklarla ve yetişkinlerle çalışmayı da çok seviyorum ama gençlerle çalışmak bambaşka bir şey. Onların hem çocuk doğaları hem de büyümüş halleri beni çok etkiliyor. Bir çocuk gibi düş kurup bir yetişkin gibi kurdukları düşleri ifade ediyorlar. Hepsinin de başka başka yetenekleri var, sesleri çok güzel, harika dans ediyorlar, bilim yapıyorlar, edebiyat seviyorlar, yaramazlık yapıyorlar, ciddi duruyorlar. İnsanı çileden çıkarıyorlar bir hareketleriyle hayran bırakıyorlar.
Korkuyorlar, kendilerine güvenmekten. Güzel şeyler hep zor elde edilir sanıyorlar. Başarısız olmaktan korkuyorlar, yanlış meslek seçmekten. Sevilmemekten. Kendilerini donduruyorlar, uyuyan güzel gibi. Bu gençlik hemen bitsin de duygularımız yatışsın istiyorlar. Belki de onlarda gençken dondurduğum kendi halimi görüyorumdur. O yüzden istiyorum ki, yaratıcılıklarından korkmasınlar, duygularından korkmasınlar, mutluluktan korkmasınlar. Sanatı bilsinler, hikayeleri, masalları,oyun oynamanın gücünü, renklerin, imgelerin dünyasını.
Neden buradayım, bu gençlerin arasındayım diye soruyorum bazen kendime ve sanıyorum ki onların anılarında bir kibritçi kız olarak kalacağım. Kibritçi kız bu masalda donmuyor, donmuş duyuları, donmuş duyguları çözüyor. Kendisininkiyle birlikte. Bu masalın sonu mutlu bitiyor.