“Horus, 25 aralık’ta bakire İsis-meri tarafından dünyaya getirilir. Doğumu, doğudaki bir yıldızla birlikte meydana gelmiştir. 3 kral, yıldızı takip ederek Horus’u bulmuş ve bu yeni doğmuş kurtarıcıyı süslemişlerdir. 12 yaşına geldiğinde, cömert bir çocuk öğretmendi. 30 yaşına geldiğinde ise Anup tarafından vaftiz edildi ve görevine başladı. Horus’un birlikte yolculuk ettiği 12 havarisi vardı. Hastaları iyileştirmek ve su üzerinde yürümek gibi mucizeler gösterirdi. Horus; “gerçek”, “ışık”, “Tanrı’nın oğlu”, “güzel çoban”, “Tanrı’nın koyunu” ve bunun gibi birçok farklı isimlerle de biliniyordu. Typhon tarafından ihanete uğradıktan sonra Horus çarmıha gerildi, 3 gün boyunca gömüldü ve sonra yeniden dirildi. Horus’un bu karakteristik özellikleri, özgün olsun ya da olmasın, dünyadaki birçok farklı kültürü ve tanrılarını etkileyerek hepsinde aynı mitolojik altyapıyı meydana getirdi.”
Yani aslında bu insanlar bu tanrıları bizzat görüyorlardı. Onlar da tıpkı bizim gibi yiyip, içip, aşık olup, kızıyorlardı. Eğer mitolojik anlatımlara bakarsanız bunu net görebilirsiniz. Bununla ilgili şu anda dünyanın büyük bir kısmınca kabul edilen Annunaki teorilerine de göz atabilirsiniz.
Antik uygarlıklar bu tanrıları sadece sınıflamakla ya da başlarından geçen durumları anlatmakla kalmamış ölümden sonraki hayatı açıklamada da kullanmışlardır. Bu uygarlıklar ölümden sonraki hayata inanmakla birlikte, sonrasını da yorumlamışlardır. Hatta bu hayata hazırlanmışlardır. Onlara göre tüm ruhlar öldüklerinde yer altı dünyasına gidiyorlardı. Ve hemen hemen tüm mitolojilerde yer altının bir yargılayıcısı tanrısı bulunuyordu. Bu yazımda ise sizlere Yunan mitolojisinin yer altı tanrısı ve Olimpos’un on iki tanrısından biri olan Hades’ten ve onun diyarının bekçisi Kerberos’tan bahsedeceğim.
Yeraltı tanrısı ve ölüleri sorgulayan tanrı olan Hades, Yunan mitolojisinde, Poseidon ve Zeus’un kardeşi olarak kendine yer bulmuştur. Hades’in Mısır’daki karşığı Osiristir. Fakat Osiris, Ra’nın oğludur. Yani Yunan mitolojisindeki Poseidon aslında Hades’in babası olmalıdır. Zira mitolojilerin ilk çıkış noktası ve temeli olan Sümer mitolojisinde, Hades’in denk geldiği tanrı Nergal’dir. Nergal ise, Enki’nin(Yunan mitolojisinde Poseidon) oğludur. Yunan mitolojisindeki bu farklılığın sebebi tartışılmakla birlikte aslında bizim Hades’e, Nergal olarak bakmamız oldukça yerinde gözükmektedir. Hades, görünmez anlamına gelmektedir ve diğer bir ismi ise Plüton’dur. Yunan ve Roma mitolojilerinde tanrıların, gökcisimleri ile eşleştirildiğini görürüz. Hades’in diğer bir isminin Plüton olması bu durumla alakalıdır. Örneğin; Merkür ismini Roma mitolojisindeki tanrı Merkür’den almıştır. Yunan mitolojisinde ise karşılığı Hermes’tir. Aynı şekilde Venüs ismini, Roma mitolojisinde aşkın ve güzelliğin tanrıçası olan Venüs’ten almıştır. Yunan mitolojisinde karşılığı, Afrodit’tir. Sümerde ise bu tanrıça İnanna’dır.
Hades’in görünmez olarak nitelendirilmesinin sebebi onun erkek kardeşlerine nazaran, çok fazla ortada görünmeyi seçmeyen, yine kardeşlerine göre daha az kaprisli bir tanrı olmasından kaynaklanmaktadır. Hades’in karakteristik özelliklerinden birisi de kural koyucu ve disiplinli olmasıdır. Dikkat ederseniz tanrı gibi değil de daha çok insanvari özellikleri vardır. Hades, yeraltı aynı zamanda ölüler diyarının tanrısıdır ve çok nadiren yeryüzüne yaşayanların arasına karışmaktadır. İşte yeryüzüne çıktığı nadir zamanlarından birinde Zeus ve Demeter’in kızı Persephone’u görür ve ona âşık olur. Fakat kur yapmak yerine onu kaçırmayı tercih eder. Bunu öğrenen tanrıça Demeter (bereketin, yeryüzünün tanrıçası) çok üzülür ve tüm dünyayı dolaşarak onu aramaya koyulur. Bu sebepledir ki yeryüzünde ekinler yetişmemiş ve insanlar aç kalmıştır. Fakat Zeus, kızının Hades ile evlenmesine razı gelmemektedir. Bu sebeple Zeus, Hermes’i yeraltı dünyasına göndererek Hades’ten, Persephone’u özgür bırakmasını talep eder. Zeus’un bu talebi kesin bir emirdir. Fakat Hades razı gelmemektedir ve bir plan yapar. Kurallara göre yeraltı dünyasındaki herhangi bir yiyeceği yiyenler, yeryüzüne çıkamamaktadır. Hades ise Persephone’u birkaç nar tanesi yemeye ikna eder-kimileri bu tanelerin sayısına 5, kimileri ise 8 der- ve Persephone artık yasal olarak yeraltına dünyasına ait olmuş olur. Zeus’un bile uymak zorunda olduğu kurallar vardır ve en sonunda ikna olmak zorunda kalır.
Hades’in Persephone’u Kaçırması Ressam: Luca Giordano
Hades ne kadar ölüler diyarının tanrısı ve görünmez olarak tanımlansa da, aslında canlı olarak da Hades’in diyarına giden kişiler olmuştur. Bunlar Odysseus, Orpheus, Theseus ve Herkül’dür. Fakat bu tanrının diyarına girmek o kadar da kolay değildir, zira diyarın girişini üç başlı köpek olan Kerberos korumaktadır.
Kerberos, ayakları aslan pençesi, kuyruğu yılan şeklinde, Hades’in yönettiği yer altı dünyasının bekçisi olan üç başlı köpeğidir. Kerberos’un kaç tane başı olduğu konusunda kaynaklar arasında çelişkiler mevcuttur. Hesiodos 50 derken, Latin şair Horatius bu sayıyı 100’e çıkartır; ama yaygın inanışa göre Kerberos üç başlıdır. Köpeğin üç kafası, kimilerine göre bugünü, geçmişi, geleceği, kimilerine göre ise bebeklik, gençlik ve yaşlılığı simgeler. Kerberos, Yunancada ‘çukur iblisi’ anlamına gelmektedir. Görevi ise hem bu diyarı korumak hem de yer altı dünyası (Yunan mitolojisinde ölüler diyarı olarak da geçer) bu diyara giren ölülerin yeryüzüne çıkmasını engellemektir. İşte bu sebepledir ki Kerberos kapıların ve sınırların bekçisi arketipi ile özdeşleşmiştir. Kerberos bu bekçi özelliği ile Dante’nin İlahi Komedya’sının cehennem bölümünde, açgözlülük günahını taşıyan ruhların gözetimini yapmaktadır. Ayrıca Harry Potter ve Felsefe Taşı adlı kitabında, felsefe taşını koruyan bekçi olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde ise MİT tarafından geliştirilen, güvenlik ve savaş alanında kullanılan Kerberos protokolü mevcuttur.
Kerberos ile benzerlik kurduğum, Sümer mitolojisinde Gılgamış’ın savaştığı Humbaba ise, tıpkı Kerberos gibi sedir ormanlarının koruyucusu ejderha olarak geçmektedir. Muazzez İlmiye Çığ’ın, Gılgamış adlı kitabında Humbaba (Huvava) şöyle geçmektedir:
Gılgamış’ın sedir ormanlarındaki canavar Huvava’yı (Humbaba) gidip öldürme teklifini düşündükçe, hiç de olumsuz bulmamaya başladı. Gılgamış’a, “Sevgili arkadaşım, canavarı öldürme isteğinde haklisin. O ölürse halkımız ondan kurtulacak, sen de şanına şan katarak, adını ölümsüz yapacaksın. Bu serüvende ben de seni yalnız bırakmayacağım. Fakat yine de seni tekrar uyarmak istiyorum. Canavar Huvava’nın yaşadığı ormana girenler bir daha çıkamıyormuş. Canavarın kükremesinin bir tufan fırtınası gibi olduğunu, ateş saçan ağzından her şeyi yok eden bir nefes çıktığını söyledim sana. Bunları bilerek, yine gitmek istiyor musun oraya?” dedi. Gılgamış, “Bunları tekrar hatırlattığın için teşekkür ederim, ama yalnız Tanrılar ölümsüzdür, insanların yasam günleri ise sayılı. Yaptıkları günlük isler ise rüzgâr gibi geçip gider. Hâlbuki biz canavar öldürürsek, hiç olmazsa adimiz yasayacak. Nasıl olsa bir gün öleceğiz. O yüzden ölümden korkmayalım. Ondan korkarsak kahramanlık gücümüz nerde kalır? Ben senin önünden gideceğim, sen bana yalnız, ‘korkma, yaklaş!’ de yeter. Ölürsem bile, ‘Gılgamış korkunç Huvava ile çarpışırken öldü’ derler ve adim yine unutulmaz” dedi. Şanıma şan katar. Bu kahramanlığım kolay kolay unutulmaz” dedi.
Tıpkı Gılgamış gibi, Herakles(Herkül) de ölümsüzlüğe ulaşma peşine düşmüştür. Çünkü tanrılar onlara göre ölümsüzdür. Herakles, Zeus ve bir ölümlü olan Alcmene adlı kadının oğludur. Fakat Zeus’un eşi Hera bu durumdan hiç hoşnut kalmamış ve Herakles’i yok etmeye karar vermiştir. Bu nedenle de Herakles’in delirmesini sağlamıştır. Herakles bu etki ile üç oğlunu ve çocukları korumak adına önüne geçen Megara’yı öldürmüş ve sonra da manevi babasını öldürmeye kalkışmıştır. Fakat buna Athena engel olmuştur. Bunun üzerine günahlarından arınmak için Delphi’de bir kâhine danışmıştır. Kâhin ise ona on iki görev vermiştir. Bu görevlerinden biri ise, Kerberos’ u yeryüzüne çıkarmaktır. Önce Hades’ten Kerberos’u istemiş fakat Hades, silah kullanmadan onu yenebilirse vereceğini söylemiştir. Bunun üzerine Herakles, Kerberos ile güreşmiş ve onu yeraltından çıkarmıştır. Aynı şekilde Orpheus da eşi Eurydike’yi yeraltından kurtarabilmek için Kerberosla savaşmış ve meşhur liri ile onu uyutarak yenmiştir.
Kerberos’un sadece beş kere yenildiğine inanılmaktadır. Bunlar:
- Son görevi Kerberos’u yakalamak olan Herakles tarafından yakalanarak,
- Müzik yeteneğini kullanan Orpheus tarafından uyutularak,
- Lethe ırmağındaki su yardımıyla Hermes tarafından uyutularak,
- Roma mitolojisinde, ilaçlı keklerle Aineias tarafından uyutularak,
- Yine bir Roma masalında, ilaçlı keklerle Psykhe tarafından uyutularak.(vikipedi)
Görüldüğü gibi, mitolojilerdeki bu benzerlikler ve öyküler bizi şu düşüncelere itiyor; toplumsal sembolizmden ve hayal ürününden öte bir şey olduklarına ve her bir öykünün aslında bizim üzerini örttüğümüz tarihimiz ile alakalı olduğuna… Hiç Yunan, Mısır, Hint, Japon, Türk mitolojilerindeki bu tanrıların ve öykülerinin benzerliklerini sorguladınız mı? Ya da aslında hayal gücünden öte olabileceklerini? Sorgulamadıysanız, bir de bu açıdan düşünmenizi tavsiye ederim. Çünkü mitolojileri iyi anlamak için, birçok kaynaktan karşılaştırmalı ve üzerinde oldukça düşünülmesi gereklidir. Hikâye deyip geçmek elbette kolaydır, fakat sorgulamak ise bizlere, bilmediğimiz birçok farkındalık ve bilgi kapılarını açacaktır.