İnsan, yaşamın özündeki gerçek aşkın ne olduğunu bilmek ister. Fakat aşkın ne olduğunu bilmek için önce nelerin aşk olmadığını deneyimlemesi gerekir. Her seferinde, gerçek aşkın nasıl olması gerektiği konusunda yaptığı varsayımları, kendi yaşam deneyimiyle kendisinin çürütmesi gerekir.
Kimi zaman insan, kendince yaptığı aşk tanımlarına bağlı kalmakta ısrar eder. Deneyimlediği ilişkiler, ona, aşkın onun sandığı gibi bir şey olmadığını gösterse de sorunun kendi tanımında olduğunu anlamak istemez. Onun aşk tanımı mükemmeldir; sorun her ilişkisinde karşısına çıkan kişilerdedir. Bu inançla, zihnindeki varsayımların, onun yaşayacabileceği aşk deneyimlerini sınırlandırmasına izin verir. İlişkilerinde geçmişi tekrar tekrar yaşamaktan kurtulamaz. Her ilişkisi, önceki ilişkilerinin tekrarı gibidir. Senaryo aynıdır, yalnızca roller ve rolleri canlandıranlar değişiyordur.
Senaryo belli, roller belli. Fakat oyun her oynandığında, roller, eski ve yeni oyuncular arasında yeniden dağıtılır. Bir önceki gösterimde, kendi rolünü bütünüyle anlayamayanlar, aynı rollerini oynamaya devam eder ya da oyun içinde rolüne anlam veremedikleri diğer karakterlerin rollerini devralırlar.
İnsan bu oyunu öncelikle kendini bilmek için ve sonrasında diğerlerini bilme yoluyla yine kendini bilmek için oynar.
İlişkilerinde kendi merkezini unutan birisi, bu davranışıyla özgürlüğünü ve tek başınalığını kaybeder. Kendi merkezini hatırlayana kadar, aynı davranışı sergilemeye ve bunun sonuçlarını yaşamaya devam eder. Hatırladığı noktada, aşkı, özgürlüğü ve tek başınalığı bir arada deneyimlemeye açık olur.
Yine de insan, deneyimlediği sonuçları her zaman kabullenemez. Başına gelenlerin sebebi olan davranışlarını idrak etse bile, deneyimlediği sonuçlardan dolayı hissettiği acı, onu rolüne küstürür. Aynı acıyı yaşamamak için, değiştirmesi gereken davranışına düşman olur ve tam tersi davranışlar sergilemeye başlar.
Diyelim ki eski rolü kendi merkezini unutuyordu. Aşık olduğu kişinin, kendi merkezinde kendi hayatını yaşamak istemesinden acı duyuyordu. Çünkü o kendini kaybederken, aşık olduğu kişi kendini kazanıyordu. Ona kendi hayatını seçtiği için duyduğu öfke, kendine kendi hayatını seçmediği için duyduğu öfkenin bir yansımasıydı sadece. O kadar kızdı ki kendine, bir daha kendi merkezini kaybetmemeye karar verdi. Fakat bu kararında kabul hissi olmadığından, sağlam merkezli birisi olmak isterken egosuna yenik düşüp kalbinin sesini dinlemeyi unutan birisi oldu, sadece kendini düşünen, bencil ve kibirli birisi oldu. Eski rolünü oynadığı zamanlarda aşık olduğu kişinin yerine geçti. Bir önceki gösterimde, davranışlarına en anlam veremediği karakterin rolünü, kendini kaybederek üstlendi. Geçmişteki rolü, şimdi oynadığı rolle olan ilişkisinde acı çekiyordu. Şimdiki rolü ise kalbinin sesini duyamayacak kadar egosuna yenik düştüğü için, geçmişteki rolünü yeni gösterimde oynayan kişinin acısını göremiyor.
İlişkilerdeki bu tekrardan çıkmanın yolu, insanın geçmişte oynadığı rolleri kabullenmesinden ve onlarla olan küslüklerini sonlandırmasından geçer. Ancak böylelikle kendisiyle olan küslüklerini de sonlandırabilir.
Aksi halde, oynadığı rollerin yaşadığı acılardan kurtulmaya çalışırken kendi parçalarını da kaybeder. Kendi bütünlüğüne zarar verir. Onun olmayan rolleri, geçmişte yaşadığı acıları tekrar yaşamamak için kendini kaybederek ve özünü baskılamak pahasına oynar.
Hangi davranışların özünden geliyor?
Hangilerini geçmiş acılarını unutmak, maskelemek, reddetmek için yarattın?
Hangilerini tekrar acı çekmemek için yarattın?
Hangi davranışlarla kendine koruma duvarı ördün?
Hangileri oyundaki diğer karakterlerin sana zarar vermesini görünürde engellerken aslında özünde olduğun kişinin canını yakıyor?
Hangileri yaşamın özündeki aşkı bilmene, sınırsızca deneyimlemene engel?
Küstüğün rollerin hangileri?
Küstüğün rollerinin karşısına hangi rollerle tekrar tekrar çıkıp duruyorsun?
Kendini bilme yolunda aşkın adıyla kendine sor.