Baktığın her şeysin

Bizler aslında hayatımıza giren her şeyin bir toplamı ve bizden gelip geçenlerin sonucuyuz.
Baktığın her şeysin.
Gözlerinle gördüğün, İzlediğin ve
Okuduğun şeysin.
Kulaklarınla duyduğun, dinlediğin.
Ve ağzınla konuşup, dile döktüğün çıkardığın sessin.

Baktığın her şeysin

Tüm bunlar dışarıdan içine aldığın yemekler ve oksijen gibidir.
Yediğin beslendiğin gıda, Hücrelerinde, atom ve atom altlarında gezenler gibi.
Tüm bunlar buzdolabının içini doldurduğun yemekler gibi.
Senin de içini açtığımızda göreceğimiz şeyler gibi.
“Ben sadece baktım, ben sadece izledim, öylesi okudum, takılmadan dinledim, yorum yaptım ama söylemek için söyledim, karnım doysun diye yedim, anımı geçirmek için beraberdim ” dediğimiz her anda bilin ki yanılıyor ve tam tersine bizi bunlarla dolduruyoruz.
Çünkü tüm bunlar bize maruz olan, bizim yaşadığımız ve sorumlu olduğumuz şey oluyor. Sorumlu derken mi? Ne alıyorsak onu veriyor ne ekersek günün sonunda onu biçiyoruz.
Zira “İnsan duyduğundan ve düşündüğünde bile sorumludur, içinden geçirdiği her şeyden sorumludur “Bakara suresi 284. Ayet.

O artık biz olmuştur.
Gözümüzle izlediğimiz her şey bizim.
Şiddet içerikli filimler izler sonra da “bir şey olmaz bize” deriz.
Alt şuur kaydeder.  Ve bir gün, bir öfke anında birdenbire, bilincin karanlık kayıt odasındaki o saklı bastırılmış bilgi ortaya çıkar, kendinden bile beklemediğin hali o anda yaşar bu kodlanmış bilgiyi idman eder ve hayata dökersin.
Sonra şaşa kalır, “Ben aslında böyle biri değilim” dersin.
Çünkü tasarımımız bu, yani
Gözler ruhumuzun kapısı ve ekseri gördüğümüz her şey ruhumuza işliyor.
Bize işleyen şey bizi biz yapıyor.

Tıpkı Mevlana’nın sözü gibi. “biz ne yersek oyuz” oysaki sadece gıda için söylenmemiştir bu. Beden ve ruhun beslendiği her şeyi kastetmiştir, ruhun gıdasını da dile getirmiştir. Bizi besleyen her şey bizi biz yapan şey.

Biz etrafımızda gördüğümüz neysek oyuz, yediklerimiz, içtiklerimiz, soluduğumuz hava, gezdiğimiz yürüdüğümüz caddeler, ormanlar, girdiğimiz eveler ve haller, beraber olduğumuz insanların salgıladığı ve bize geçirdiği kimya, psikoloji, dokunduğunuz insanlar, konuştuğumuz konular ve bu konuların ses ile aktarıldığında yaydıkları titreşim aldığımız frekans, dinlediğiniz şarkılar, maruz kaldığımız Savaş sahneleri ya da tam da kendisi. İzlediğimiz Filimler, sosyal medya, Instagram, Facebook, Twitter ve diğer tüm sosyal medya kanalları.

Yani aslında bu şuna da çıkıyor.
Bizler aslında hayatımıza giren her şeyin bir toplamı ve bizden gelip geçenlerin kalıntısıyız.
İbni Arabi’nin şu sözü gibi
“Bizler kirlenmemekle değil temizlenmekle yükümlüyüz.”
O yüzden temiz kalmak ya da temiz olmak istiyorsak, hele ki şu dünyanın zor geçen devresinde, çetrefilinde filtrelerimiz sık delikli olsun, seçimlerimiz temiz, steril iletişim, az özdür ile liyakat dolu olsun. “aman bilginiz olsun, aman hayatı kaçırmayalım ve hakim olalım” kaygısı ile yaşadığımız her an sistemin bizi aslında içten çökertip, yıkmaya, içimize kurtları salmaya çalıştığının bilincinde olalım.

Bir elmayı çürüten şey dışarıda var olan değil dışarıdan içimize giren, gizlice bizi yiyen kurttur, hep hatırımızda tutalım.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Murat Tali
Yönetici
23 Nisan 2024 18:19

Kendi cehennemimizi yarattığımız doğrudur. Bu cehennemden çıkış yollarını bildiğimiz de doğrudur. Basiretimizi bağladığımız tüm çekirdek inançları sahiplenip onları gerçekliğimiz haline getirdiğimiz de doğrudur. Bütün bu doğrulara bakıp yanlış bir hayatın içinde olduğumuzu düşünmek de doğrudur. Öyleyse bu amaçsız ve sancılı doğrular arasındaki arayışların manası yanlışları silgi ile silip nötr hale gelmek mi? Yoksa böyle gelmiş böyle gider diyerek, sırtımıza semer diye vurduğumuz tüm deneyimlerin yarattığı duygu, kaygı ve korkuları ölene kadar taşımaya devam etmek mi? Makus talihimizi yazan biz ve bizim kurgumuzdaki herkes bu sürecin inşasında suçlu ise, kim hatasını kabul ederse, bizler özgürleşiriz?

1
0
Would love your thoughts, please comment.x