Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Barışa Evet

Günaydın güzelim, seni yüz bin baloncuk kadar çok seviyorum

Seni seviyorum, seni seviyorum durmadan bu söz geliyor yüreğimden bu sabah.

Aynada bakarak yüreğim beni telkin etmeye çalışıyor.

Ne güzel insanın içinden bir sesin seni teselli etmesi.

Sonra da o sese cevap veriyorum bilinçli halim ile.

Ben de seni seviyorum, ben de seni seviyorum.

Ay bunları dedikçe göz bebeklerim büyüdü aynada.

Işıl ışıl oldu, içi gülüyordu kahverengi beneklerin olduğu irisimin.

Ay nasıl güzel bir his bu kendinden kendine teselli, sevilmek…

Şükürlerimin sebebi O güzel ruhumun, ilahi Sonsuz Sevgisi

O, yüce Aşk.

O’na teşekkür ederim çok ama çok.

Ve dünden beri hissettiğim sessizlik, üzüntülü ruh hallerim biraz hafifledi.

Evet üzgünüm, ülkemin, dünyanın halini izliyor ve gözlemliyorum.

Üzgünüm derken insanlık duygum, hüzünlüyüm de.

Savaşın kazananı hiç yok bence.

Barışı diliyorum hep kalbimden.

Hani her yerde deniliyor ya;

“İçindeki savaş biterse, barışı bulursun, sonra tüm dünya ile barışırsın” diye.

Evet içimdeki savaş çok şükür dindi.

Barıştım artık kendimle ve dünyayla.

Peki hala niçin dışarıda savaş var?

Ben bunu yadsımam mı gerekli?

İçimde barış var, dışarıdaki savaş beni alakadar etmez mi demem gerekiyor?

Bu sorular dönüp duruyor kafamda.

Vicdanımızın sesi bakalım neler diyecek?

Cevaplar hep yine biz de?

Sor bırak güzelim…

Seviliyorsun

Seviyorsun

Dua işe yaramaz diyenler de var, yarar diyenler de var.

Boş ver canım kim ne derse desin

Sen içinden geleni yap.

Her şey enerji değil mi?

Enerji denilen de her şeyin özü( ruhu) değil mi?

Düşünceler, sözler, kelimeler de enerji. Onların ruhu yok mu?

Sen ne yollarsan sana bumerang gibi geri gelir diyor Bumerang yasasında.

O halde niçin Hz Muhammed, Hz Ali ve gelen giden tüm evliyalar, kamil insanlar;

“Güzel düşünün, güzel dua edin güzel olsun” demişler?

Vardır elbet bir bildikleri.

Sen buna kuantum diyorsun, Atom altı tanecikler nötron, elektron ve proton.

Madde enerjiden oluşur

Kuantum fiziği bir sürü Einstein’in teoremleri filan.

Benim anladığım her şey yine başlangıcına geri dönecek.

Düşüncemle, sesimle, yazımla, sözümle her ne yolladı isem etrafıma, dünyaya, evrene hepsi canlı, hepsi orada duruyor.

Herkesi etkiliyor bu haller.

O zaman niçin duanın enerjisi etkilemesin?

Bence etkiler, kalbin frekansından çıkan her şey tüm insanlığı etkiler.

Ben, tek bir kişi bile olsam O Aşk frekansından yayın yapan bir bilinç , tüm insanlığı etkileyebilir titreşimsel olarak.

Bunu Sevgili David Hawkins duyguların titreşimini ölçerek çok güzel ifade etmiş.

Kamil insan, peygamberlik bilincinde olan bir insanın, yaydığı frekansı Aşk, Sevgi, Şefkat, Merhamet titreşimi tüm evreni etkiliyor diyor.

Araştırıp bakabilirsiniz ve lütfen araştırın, sorgulayın.

David Hawkins , ( 1927-2012) frekanslar , frekansların bilinç düzeylerinde etkisi , ilişkisi üzerine binlerce araştırma yapmış ve ortaya Hawkins bilinç haritası denen Tabloyu çıkarmıştır.

Yaptığı deneylerde , yüksek frekanslı duygu ve düşüncelerin ; düşük frekanslı olanlardan daha güçlü ve etkili olduğunu ispatlamıştır.

Hal böyle iken niçin dua etmiyeyim?

Ederim kalpten, sonra da benim yapmam gereken ne ise? Etrafıma farkındalık katmak

Yardım etmek, elimden geleni yapmak.

Konuşarak, yazarak, bizzat içtenliğimi paylaşarak etkilerim.

Dünyayı daha nasıl güzelleştirip, hizmet edebilirim diye her gün sorup duruyorum varlığıma.

Çöpleri ayrıştırıyorum, geri dönüşüm için dikkatliyim.

Etrafımda çöpleri gördüğümde topluyorum.

Bunun için gruplar varmış, onlara da katılabilirim istersem.

Şimdilik tek başıma yapabildiğimi yapıyorum.

Daha birçok şey hepsini yazmayacağım.

Kelebek etkisi işte budur.

Önce kendi içimi güzelleştiririm, sonra da yetişebildiğim etrafımı güzelleştiririm.

Hepimiz etrafımıza bütüncül Allah’ın gözünden bakar gibi, hissederek bakabilirsek, bir tek ruha bile doğanın ya da insanın dokunabilirsek bu kelebek etkisi büyür de büyür.

O dışarıda değil ki.

Şah damarımızdan yakın olan Ruhu ile ruhumuzda.

Yani benden, senden yardım elleriyle yardım edecek, yardım alacak.

Bazen sorarım;

“Ya Güzel Rabbim her bir yerden sana çok istek var.

Kurtar bizi diye bağıran.

Hepsine nasıl yetişiyorsun” diye.

Kalbimden bir fısıltı ile ruhum cevap verir.

“Ya Gülay sen ile, Hülya, Derya, Gülsüm, Sevgi, Banu, Nursel, Murat, Şayeste , Gülsün, Neval, , Kemal, Sibel, Naciye, Nefise, İlkay, Cansu, Nihal, Esra, Nihan ile ve bir sürü insanlarınla yardım ederim ben”

O zaman gözlerim dolar ve evet derim Allah’ın bedene girmiş suretleriyiz işte. Birlik içinde

 Bir’i hep zikrederek, Sevgi ve Aşk ile dopdoluyuz.

Kimseyi küçümsemeden, incitmemeye çalışarak.

Ama bazen de haddini bilmeyenlere de haddini bildirerek.

Yine hep uyum ve denge önemli.

Yani Allah diyorum ben, dua diyorum ben…

Buna inanırsın, inanmazsın bu da senin seçimin.

Saygım var çünkü O Yaradan hepimizi özgür irade ile yaratmış. Yargılamam seni, ötekileştirmem ötekini.

Lakin kendi yoluma, kendi seçimime odağımı veririm.

Benim yolum ruhumun yolu.

Aşk yolu…

Aşk da Allah benim için.

Yıllarca insanların Allah’ı bana;

 O çok kötü, cezalandırıcı, seni yakacak olan biridir O Tanrı.

Öyle yaparsan cehenneme gideceksin, yanacaksın” demelerinden bıktım, korktum, kaçtım hep kendimden..

Sonra gittikçe karanlığa girdim, öfkeye, kızgınlıklara iyice yandım zaten kendi cehennemimde.

Sığınacak hiç kimsem yoktu.

Çocuktum, küçücüktüm bana ne derse inandım, başkalarının doğrularını , kendi doğrularım yaptım. Benim ne günahım olabilirdi?

Etrafımda olan bitenlerden ben nasıl sorumlu tutulabilirdim ki?

Tutulmuştum işte.

Yargılandım, eleştirildim, suçlandım.

Hipnozdaydım sanki.

Burası nasıl bir dünya bilmiyordum?

İnsanlık nereye gidiyordu?

Bunları soruyordum içimde.

Kayboldum sonra, bu da yedi, sekiz yaşlarıma girdiğim sıralarda oldu.

Şu anda bana gelen hasta çocuklarım(hastaları bana gelmelerine bahane)

Hiçbirini hasta olarak görmüyorum.

Korkulardan, paniklerden, anne babalarının içlerindeki geçmiş çocukluk korkularını hissederek , onların duygularından etkilenip nereye gideceklerini algılayamayıp, çıkışı kendilerini sobada yakmaya, sıcak suyun üstüne atmakla, kaynar kazana düşmekle(yakıp ) kendilerini geliyorlar bana.

Ve bunların yaşı küçük de değil.

Hepsi üstat ruhlar, gelecekte dünyayı kurtaracak olan ruhlar.

Ve bu çocukların, özleri unutturulmak üzereler ailelerinden ve çevrelerinden.

Bu ayarlanmış programlanmış bir döngü diyenler var ruhçulukta.

Evet bizlerde böyleydi.

Biz, ruh dünyasından gelirken, hepsi unutturuldu bize.

Yaşayacak hayatımızı seçerek geldik deniliyor.

Bir çok kitapta okudum bunları.

Doğru mu her okuduğum?

Hep sorguluyorum ve kalp, akıl süzgecinden geçiriyorum.

Kendi deneyimlerim ile birleştiriyorum.

Evet unuttuğum her şeyi anımsamaya geldiğimi biliyorum artık. Öz’üme yeniden bağlanarak bunları anımsıyorum şükürler olsun.

Lakin yeni gelen ruhlar(çocuk bedenler) çok yüksek frekanslı ve hiçbir şeyi unutmayacaklar.

Onlar hepsini anımsayarak gelecek ve etrafları her ne yaparsa yapsın, özleri ile hareket edecekler.

Bunu hissediyorum bu gelen çocuk hastalarımda.

Fısıldıyorlar bana sessizce ruhlarından.

İyi ki hissediyorum onları iyi ki.

Ben de unutmuş gibi yapanlara da dilim döndüğünce ve ruhumla anımsatmaya gayret ediyorum.

Özlerini, Aşk’ı, Sevgi’yi.

Çünkü onlar da benim korkulardan, Allah’tan korkutulduğum gibi korkuyla, endişeyle, gelecek kaygısıyla geliyorlar bana.

Dünyadan gitmek istiyorlar, kalmak istemiyorlar, hissediyorum gözlerinden bunları.

Dünya çok kötülüklerle dolu diyorlar.

Bende de içimdeki o çocuk halim ile ruhumda ilk karşılaştığımda bu his oluşmuştu.

“Ay dedim bu dünya hiç yaşanacak yer değil, çok kötülük var ve her şey bir kaos halinde, nasıl yaşanır burada?”

Bunu hissettiğim an da içimdeki çocuğu kendim güvenle yetiştirdim, duygularını büyüttüm ve halen farkındayım,
her duygu ve düşüncemin nasıl korku ürettiğinin.

Nasıl etraftan, başkalarının bu duygularını aldığımı araştırdım durdum yıllarca.

Çocukluğumda empat biri olduğumu öğreninceye kadar bu sorgulamam sürüp gitti.

Bu böyle devam edip gelmiş olgunluk hallerime kadar.

Kopyalayıp durmuşum, almışım etrafımın bütün çeri çöpünü.

Her insan çocuğunun aldığı gibi farkındasız olduğum için.

Zamanla kopyaları fark edip kendi olma yolunda tüm öğrendiklerini de yakıp yok ediyorsun o da ayrı bir konu. .

Empati ile Sempatiyi öğrendim sonraları. Aralarındaki farkı idrak etttim.

Empat ne demek onu da öğrendim.

Siz de merak ediyorsanız bakın araştırın efenim. Belki siz de öylesinizdir.

Elimden geldiğince hala da kendime yetemediğim yerlerde de destek alıyorum dostlarımdan ve de aldım.

İnsanların, çocuklarının bedenlerinin ardını hissediyorum, onlarda benim ardımı ruhumu hissediyorlar, görüyorlar.

Daha önce demiştim çocuklar radar gibidir, görünenin ardını tararlar. Hiçbir şey kaçmaz onlardan sadece belli etmezler.

Bu da Allah’ın bana yıllar sonra idrakına varabildiğim, en büyük hediyesi işte şükürler olsun.

Bunun için hastanede bana gelen çocuklarım, gelecek kaygılarından dolayı ayak, tırnak batmaları, bacak sorunları yaşıyorlar.

Ve daha bir sürü hastalıklar.

Tıpkı benim de bir zamanlar yaşadığım gibi.

Hala da gelecek endişem olduğunda hissettiğim bacak ağrılarım gibi.

Ki bunu fark ettiğim anda temizlemeyi biliyorum artık.

Ve bunu çocuklara, etrafıma dilim döndüğünce, hazır olanlara anlatıyorum.

Anlatmaktan da bıkmayacağım.

 Nerede kaldım yukarıda hipnozdaydım çocukken demiştim.

Bağlantım koptu kendimle, İlahi olan Ben’imle.

Korkular içinde kaldım yıllarca.

Ne zaman ki kendimin sorumluluğunu kendimin

alması gerektiğinin idrakine vardım.

O vakit uyandım.

Kendimi suçlamaktan, başkalarının yaptığı utançları kendimin yapmış gibi üzerime almaktan, helak olan eski beni görünce çok ama çok ağladım.

Tuttum kendi elimden kendimin.

Çıkardım Yusuf gibi, onun atıldığı dipsiz karanlık kuyudan kendimi.

Onun için artık kendi bulduğum Özümdeki Allah ile arama kimseyi sokamam kusura bakmayın.

Siz ne derseniz deyin Allah, Tanrı, Sevgi, Enerji ya da hiç inanmayın Ateist olun.

Eyvallah

Ben nasıl size karışmıyorsam, sizi değiştirmeye çalışmıyorsam

Ben, Bensem, sizin de siz siz olmanıza izin veriyorsam.

Sizler de bana, ya da etrafınızdakilerin özgür iradelerine saygılı olmayı, karışmamayı bilmelisiniz sevgili dostlarım.

Kısacık bir yazı yazayım istedim facebooka.

Baktım ki destan dökülmüş yine ruhumun kaleminin mürekkebinden.

Gönlümden damlayanları, okuyup zaman ayıranlara şimdiden teşekkür ediyorum.

Zaman çok kıymetlidir biliyorum.

Ve emeğime, ruhumdan dökülene zaman ayırdığınız için.

Ben’i çok sevdiğinizi, değer verdiğinizi hissediyor ve kabul ediyorum Sevgi’nizi O’ndan ötürü

.

Sizler de sevgili okurlarım, arkadaşlarım, dostlarım, ruhsal ailelerim, ruhunda beni hissedenler, hissetmeyenler, beni seven, sevmeyen tüm sizler kıymetlisiniz nezdimde.

O’ndan ötürü…

Kendimi nasıl Allah’tan, yaratıldığımdan ötürü seviyorsam sizleri de O’ndan ötürü siz olduğunuz için kıymet veriyorum, seviyorum.

Sevgimle

Exit mobile version