Çokgözlü Mavi

Eyobi Yayınevi’nin Haziran ayında raflardaki yerini alan “Çokgözlü Mavi” adlı romanı, Yaprak Karahan’ın mürekkep dolu kelimeleriyle dokuduğu bir başyapıt olarak edebiyat dünyasında fırtınalar estiriyor.

“Çokgözlü Mavi” Yaprak Karahan

Bu 256 sayfalık roman okurlarını sıradışı bir yolculuğa çıkarırken; aşkın, dostluğun, adaletsizliğin ve insanın iç dünyasının karmaşıklığını keşfetmelerine de olanak tanıyor. Karahan’ın kaleminden dökülen cümleler okuyucuların duygusal sismografını titretiyor.

Roman, hem derin bir insanlık portresi sunarak hem de Müslümanlık ve Hristiyanlık dinlerine ait simgelerle çarpıcı bir şekilde dans ederek sıradanın ötesine geçiyor. “Çokgözlü Mavi”, adaletsizliğin çıkmaz sokaklarından bir kesit oluşturuyor. Karakterlerin acılarını anlamlı bir amaca dönüştürmelerinin, sevgiye sıkı sıkı sarılmalarının, mutluluğu yakalamalarının öyküsüyle okurları büyüsü altına alıyor. Aynı zamanda tarihsel gerçeklerle dokunarak insanların ruhunda derin izler bırakıyor.

Koltan taşı ve Bosna katliamına değinmesiyle tarihsel gerçekliklere de kalemine alan Yaprak Karahan, ilk eseriyle edebiyat sahnesine güçlü bir giriş yaparak gelecekteki başarılarının habercisi oluyor. “Çokgözlü Mavi”, okurlarını hem gözyaşlarına hem de gülümsemelere boğarak unutulmaz bir edebi deneyimi vaat ediyor.

Arka Kapak Yazısı
Yaprak KarahanBizleri dünyaya getiren de, karakterimizi büyük ölçüde şekillendiren de aileydi. Hayat bilgisi dersinde öğrenmiştik ya hani, “Aile toplumun en küçük yapı taşıdır,” diye. Bazı aileler taştır sadece ve yanlış severek yaraladıkları çocuklardan yaralı bir toplum oluştururlar. Onlar kürkçü dükkânı olamamıştır hiçbir zaman. Hayatın düşe kalka öğrenildiğini bilirler lakin çocuklarına verdikleri silinmeyen, kırmızı bir kalemdir.

Geldiğiniz noktada bir bakmışsınız, insanlığı seçmeyen dağlara hak vermişsiniz. Tanrı nefsimizdeki lekelerle indirmiş yeryüzüne, Âdem’le Havva’dan beri… Aldığımız yaralarımızın kısır döngüsünde ömrümüzü tüketirken çoğumuz, lekelerle yaraların oyuncağı olmuş, mutluluğu ânın içinde değil de adını gelecek koyduğu kandırmacada aramışız, hep eksiye harcadığımız ömür kredisiyle…

Oysa insan dediğin zamanın nasıl geçtiğini anlamadığı zamanlarda yaşayandır. Geçmişine bir dön de bak bakalım, kaç zaman geçti, sen anlamadan… Yaralarında ve lekelerinde mi kaldın? Ölenle mi öldün? Aşktan mı kaçtın? Hayata mı karıştın, pencereden mi baktın?

Kitap Yorumu
İnsanın geçmişi adeta bir resmin tuvali gibidir. O tuvale farklı renklerde boya fırçasıyla dokunduğumuzda ortaya çıkan bu tablo bizim kişiliğimizi yansıtır. Geçmiş deneyimlerimiz, ailemizden gördüğümüz muamele ve yaşadığımız anılar aslında kim olduğumuzu belirleyen temel taşlardır. Bu taşlar bazen güzelliklerle dolu bir bahçenin çiçekleri gibi gülümsetebilir bizi. Olumlu anılar, sevgi dolu aile bağları ve başarılar içimizde iyimserlik ve empati tohumlarını ekmesine yardımcı olur. Ancak bazen o tuvalde gölgeler de vardır. Hayal kırıklıkları, kayıplar veya travmatik deneyimler adeta o tabloya acıya dair damgalar bırakır. Yaşamın en zorlu gerçeklerinden biri geçmişin izlerinin insanın kimliğini nasıl şekillendirdiğidir. Çünkü; geçmişte yaşanan deneyimler bireyin duygusal haritasını çizer.

Tıpkı bu kitapta yer alan; Nilüfer, Aydan, Şeyda ve Berna gibi… Her birinin yaşanmışlıkları birçoğumuzun yaşadığı ve belki de hâlâ yaşıyor olduğu şeylerdi. Kimse durduk yere dakikalarca silmez bir şeyi ya da kimse onu sevdiği birinden ışık hızıyla uzaklaşmak istemez. Bazen insan bildiği ve gördüğü bir şeyden bile defalarca emin olmak ister.  Çünkü o kadar çok kontrollü yetişmiştir ki illa bir onay bekler. Bu dört kadınında yaşamları birbirinden farklı ama duyguları ortak. Özellikle beni kitapta en çok etkileyen iki kişi oldu. Biri Şeyda diğeri ise Berna. İlk etapta Şeyda’nın davranışlarını garipsemiştim. Sonrasında Şeyda ‘dan öğrendiğim şeyler beni inanılmaz derecede sarstı. Keza bunu kitabın sonlarında daha da hissettim. Kendi yaşadıklarından hariç bir de zamanında ailesinin yaşadığı bu vahşet beni çok etkiledi.

Bir de Berna demiştim. Obsesif-kompulsif bozukluğu olan temizlik bezleri ile titiz bir hayatın içerisinde sadece sevdi. Birlikte çalıştığı iş arkadaşı Nihat’ın da onu sevdiğini düşünüyordu. Birbirlerini gördükleri kadarıyla tanıyan bu ikili evlenip çocuk sahibi olsalar bile bu titizlik Nihat’ı epeyce rahatsız etmeye başlamıştı. Nihat’ın annesi ise gerçekten sinirlerimi zıplattı desem yeridir.

Peki ya Nihat’ın yaptığına ne demeli? Burada kitabı bırakıp kısa soluklu da olsa biraz düşünmek istedim. Aldatılmak gurur kırıcı bir eylem! Üstelik o kadının savunmasını yapıp inkar etmekte ayrı bir karaktersizlik. Lâkin Nihat’ın da belki de ailesinde gördüğü buydu. Bunu kitapta okurken daha da bir anlıyorsunuz.

Çok fazla spoiler vermeden genel olarak kitabın sonunda aklımda oluşan soruları sizlerle paylaşmak istiyorum.
• Aile bağları, bireyin kimliğini ve düşünce tarzını nasıl şekillendirir?
• Geçmiş deneyimler karakterlerin yaşamlarını nasıl etkiler ve onları nereye yönlendirir?
• İçsel dönüşüm aile bağlarını nasıl etkileyebilir ve karakterlerin geçmişle hesaplaşması nasıl gerçekleşir?

 

Kitabın Adı: Çokgözlü Mavi
Kitabın Yazarı: Yaprak Karahan
Yayınevi : Eyobi
Sayfa Sayısı: 256
Sipariş linki 🔃 https://www.kitapyurdu.com/kitap/cokgozlu-mavi/652595.html

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir