İşte bu sabah dünyada, çağlar ve çağlardır insan aklından süzülüp defalarca söylenmiş kelimeleri sanki ilk kez söyleniyormuş gibi seslendiresim var. Ve orada senin gözlerin yazdığım harf dizilerini takip ederken, beyninin içinde kendi sesinle duyacağını bilesim var. Ta ki kelimelerimin notaları kürelerin müziğindeki o muhteşem uyumda yerini alıp, evrenin bir tek soluğu alıp vermesinden ibaret olan dehr anında, tam beklendiği zamanda orkestraya katılana kadar.
Müziği besteleyenin notalarından birkaçını seslendirmek için geldim dünyaya. Sen de öyle. Komşu Nihat Bey ve karısı Selma ve hatta apartmanın kedisi Tırmık da orkestrada kendilerine ait notayı tam zamanında seslendirmek için buradalar.
Kürelerin müziği biz fanilerin keyfine göre titreşmiyor. O varoluşun tüm unsurlarının özgün alanlarında yek diğeriyle tokuşmadan, hiçbir sesin ötekini boğmasına izin vermeden, her kürenin kendi rotasında sema etmesi için yer açarak ve her zerrenin kendi sesiyle bu bütünlükte ifade buluşunu severek, çok severek hayat oluyor.
Kur’an mesela kelamdır aynı zamanda. İnsana insanı anlatan söz dizileri. Yuhanna’dan kalan bilgi, sözleri ve sesi her şeyin kaynağı olarak anlatır. Der ki;
1.Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. 2 Başlangıçta O, Tanrı’yla birlikteydi. 3 Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı. 4 Yaşam O’ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. 5 Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi. (Yuhanna İncili)
Hepsinin temeline indikçe, derinleştikçe, tüm sözlerin ortak bir paydası hissedilir oluyor kalpte. Sevgi. Kimine göre sevgi ışıktır, kimine göre bir duygu, kimine göre varoluşun tutkalı, özü. Yuhanna’ya göre ise demek ki sözdür varoluşun ilk kez kendini ifade etme biçimi. Varoluş sözdür, kelimelerdir, titreşen seslerdir. Ve ezelden beri var olan Söz ilk kez şunu demiştir: “OL”. Ve olmuştur olan.
O tek “OL” sözünden çıkmıştır kürelerin müziği ve sonsuzda mest eden bir ahenk ile devam etmektedir kendini ifade etmeye. Hal böyleyken her şey çoktan söylendi deyip susamıyor ruhum. Şimdi şu iki satır da katılacak mevcut kreşendoya.
Neden kreşendo?
Sebepsiz hislerin var mı? Bir şey olacak ama nedir bilemediğin ya da başka bir yerde olman gerekirmiş gibi hisler. Biraz tedirgin edici ama gene de nefes aldıran haller. Değişimin ayak seslerini duyuyor olmalısın. Artıyor, renkleniyor. Orkestranın tüm üyeleri ritme katılıyor yavaş yavaş. Sanki bir çağdan başka çağa geçer gibi.
Hissediyorsun ve belki biliyorsun ne olmakta olduğunu. Belki adını koyamadın henüz. Belki benim sezdiklerim bir ışık izi olur sana ve belki taşırsın kendi ışığının izini başka kürelerin başka notalarına. Belki sonsuz şimdi anının bir zamanında sezgilerimiz tek nota olur ve biliriz o tek anda.
Müziğin coşmakta olan bu ritminde senin notaların hangileri?
Değişime hazır mısın? Hazır ol.
Değişimin eşiğindeyiz. Bir yanımız eskide gözlerimiz yenide.
Bu bildiğin şeylerin bilmediklerinle değişmesinden ziyade bilmediklerini zaten biliyor olduğunu hatırlaman olacak. Düşlerinde bildiğin yollar dünyada yürünecek belki. O halde bedenin ve zihnin eski oyunlarıyla meşgulken ilerlemen zor. Hafifle.
Maldan mülkten, üst baştan değil, duygudan hafifle. Görünen bir müddet aynı kalabilir. Önce için değişecek. Biliyorsun ki iç bir kez değişti mi görünen aynı kalamaz. Hatırla. Gözlerin içeriden dışarıya bakıyor. Özün bu dünyayı senin gözlerinden izliyor. Perde incelince, öz daha net görecek burayı ve burası görüldüğü gibi olacak. Yazıldığı gibi okunacak. Kendine dön ve bak. Sen nasıl yazılmıştın?
Doğrudur dediklerin de yanlıştır dediklerin de değişebilir. En iyisi hepsine eşit mesafede dur. Tarafsız olmak gibi, davacıyı da davalıyı da aynı şefkatle dinleyen bir hâkim gibi, merkezden ve yukardan bakarak dur. Merkez kalbindir, yukarısı üç gözündür ve toprağa sımsıkı bas, bedenine çok iyi bak. Dünyada olduğunu hep hatırla.
Bırak kendi hızında değişsin. Acele etme.
Eğer diplerden yüzeye çıkarken nihayet görürsen ışığı, bir an önce kavuşmak için hızla ileri atılırsın. Bünyen bu hıza uyum sağlayamaz. Vurgun yersin.
Şimdi tabii, haklısın, çağlar sonra sezince yuvayı, fırlayıp varasın gelir ama yapma. Vurgun yersin.
Hem hatırla, ışık yansır. Kaynaktan doğan ışık bazen bir parlak zeminden, aynadan yansır. Kaynağa geçiyorsun diye gidip dipteki bir başka aynaya toslama. Emin olmak için sende bir duygu uyandırıyor mu diye bak. Duygu varsa muhtemelen aynadır. Kaynakta sadece var olmak var, duygu yok. Heyecan, hasret, sevinç, öfke ve anladığın manada aşk yok.
Duygularını yansıtırsın. Diplerden yüzeye çıkan bir canda kendi yansımanı görür yani yarattığı duyguları hissedersen ondan yansıyan ışığın izini sür. Narcissos gibi aynaya bakakalmak yerine o aynayı aydınlatıp sana seni gösteren ışığı ara. Gördüğün her ışığa kaynağın yoludur diye dalma ama daima hatırla tüm huzmeler kaynaktan doğar ve dünyada yansır. Sen gibi. Yansımaya değil huzmeye bak.
Işığın izini bulduktan sonra kendi hızında git oraya. Merak etme kaçmıyor. Merak etme artık kaybolmak yok. Bu ve belki birkaç hayat daha, sonra o sende sen onda. Yuva.
Spiral dönüyor.
Dönerken dikey eksenin aynı noktasından geçiyor. Aynı dersi bir üst oktavdan öğren istiyor. O zaman anladıklarını şimdi daha derin anlayabilmen için daha sert vuruyor kapına. O zaman anlamadıysan şimdi anla istiyor.
Ya spiralle dönersin ya da spiralle dönersin. Çünkü spiral sensin. Savrulmamak için kendine tutun. Ekseninde durursan savrulmayacaksın.
Kaç kere öldün? Kaç kere doğdun? Yaşam kaç kere parladı ve söndü sende? Hayat sonsuz. Ne öldüğünde bitiyor ne de doğduğunda başlıyor. Kesintisiz ilerliyor spiralin kıvrımlarında. Tek bir büyük hayatın içindeki sayısız isimlerin, sayısız yüzlerin akışısın sen. Sayısız küçük hayat, sayısız hikaye, hepsi sen.
Ne bitensin ne de başlayan. Sadece dönüş var, torusun kıvrımlarında.
En büyük hediyen nefes.
Nefes al. Nefes aldığını fark et. Bazen sadece nefes almak için otur.
Düşünceleri duy ama düşünme.
Gördüklerini gör ama peşinden gitme.
Sesleri duy ama dinleme.
Nefes al. Nefes ol.
Teslimiyet ile pes etmeyi karıştırma
Seçimlerinin sonuçlarına açık olman beklenir, seçmediklerine boyun eğmen değil
Kendine yakıştırdığın hayatı akıl gözünden ayırma. Çünkü bu zamanlar kendini gerçekleştirmen için sana lütuftur. Kendi varlığından bir adım dahi geri gitmen gerekmiyor. Kendini seç ve seçiminin yaratımını da seç.
Dikkatini kara bulutlarda değil onun üstündeki berrak gökyüzünde tut. Bulut geçer gider, gökyüzü baki. Kalıcı olanda kal, geçici olan bırak geçsin gitsin.
Şimdi;
Hayata teşekkür edip onu içine solu. Bugün böyle seç. Tüm parçalarınla, yarım ve tam olan taraflarınla hayatı seç. Hayatı koruyamazsın, yok da edemezsin. Ne ona hâkim ne de onun dışında olabilirsin. Ama onu seçebilirsin. Hayatı seçtiğinde git aynaya bak. O’nun seni daima seçtiğini göreceksin gözlerinde. Seçilmeseydin yoktun. Varsın oysa. Aynaya bakıyorsun.
Kapı açılıyor. Öbür tarafın bu kadar aydınlık olduğunun garantisi yok. Kalbin ne kadar aydınlık? Öbür taraf da öyle. Başka boyut ya da başka alemlerden söz etmiyorum. Her şey şimdi, burada. Ne gidilecek bir yer var ne de gelinecek. Sen kendinden kendine varıyorsun.
Bak bakalım, kendinle sonsuza dek, sıkılmadan devam etmeye hazır mısın? Dost musun aynadakiyle? Değilsen de sorun yok. Nereye gidersen git sadece kendini yanında götürdüğünü; ne yaparsan yap ilk deneyimleyenin sen olduğunu; ne dersen de ilk duyanın, baktığın yeri ilk görenin sen olduğunu bil yeter. Hayat yüklediğin anlamlardan ibaret. Sen yoksan anlamı yok.
Peki;
Hangi anlam seni sonsuz yolculuğunda kendinle dost eylerdi? Ne olsaydı “canım ben” derdin? “CANIM BEN”…
Sen açılmakta olan kapının hangi tarafındasın?