Evren’in sadece %0,00001’i katı maddeden oluşur, %99,99999’u ise boşluktur.
Bu boşluğu ışık hızıyla hareket eden ve en önemlisi düşüncelerimize cevap veren, ışık hızıyla yani anında hareket eden bir enerji doldurur.
Bu boşluk düşüncelerimize göre şekillenir çünkü enerjiyi tetikleyen düşüncelerimizdir.
Bir anlamda düşüncelere anti madde, cisimlere ise şekil almış maddeler diyebiliriz.
“Düşündüklerinize dikkat edin, başınıza gelir; onu -fizik boyutunda- yaşarsınız,” dedikleri budur.
Başka bir deyişle, maddi olanı (somut) manevi olanla (soyut) şekillendiririz.
Hal böyleyken, nasıl olur da maddeye yapışmak gibi bir hata yapıyoruz?
Hatta bununla da kalmıyor, nasıl oluyor da o boşluğu kin, nefret, öfke, öç alma gibi yıkıcı duygularla doldurma gafletine düşüyoruz?
Nasıl oluyor da bunun sonuçlarının maddesel yıkımlar olarak bize döneceğini görmüyoruz?
Ki bunu yakın zamanda gördük; artık bu olaydan ders almamız gerekmiyor mu?
“Bize döner,” demiştim çünkü söz ettiğim enerji aynı zamanda manyetik özellik taşır yani neleri düşünür, hangi duyguları yayarsanız aynılarını kendinize çekersiniz; her biri tıpkı bir bumerang gibi size döner; bunu bilin.
Bir şeyden ne kadar korkar, ona ne kadar öfke saçar, o kadar üzülür, ondan ne kadar kaygı duyarsanız o şeyi o kadar büyütürsünüz; tabii büyüttüğünüz o şeyin yıkımı da büyük olacaktır.
Burada yeri gelmişken, yıkıcı duyguların bedenimizde yarattığı yıkımlardan da söz edeyim:
Örneğin korku, böbreklerinizde, öfke, karaciğerinizde, üzüntü, akciğerler ve kalbinizinde, kaygı, mide ve bağırsaklarınızda yıkıcı etki yaratır; bu organları devre bırakır, fiziksel rahatsızlıklar yaşamaya başlarsınız.
Alın size yıkıcı duyguların bedenimizdeki etkisi; düşünsenize, bedeninizde bunları yapan dünyada neler yapmaz?
Akıllı olun; başka yıkımlara yol açmadan, yeni ve güzel bir yaşam oluşturmak elimizde, bunu iyice kavrayın.
Artık yapıcı düşünün ve -başta sevgi olmak üzere- yapıcı duygular yayın, yayın ki onların oluşturduğu güzellikleri yaşayalım…
Ne düşüneceğimizi bile düşünemediğimiz bir dönemdeyiz. Önceleri nasıldık onu bile unuttuk ve sanırım sevgiyi daha çok düşünmemiz gerekiyor… Daha da çoğaltmamız.