Fedakârlık, saçını süpürge etsin diye yetiştirilmiş, kocasına kölelik etmekten başka bir şey bilmeden yaşayan annelerden kızlarına geçen bulaşıcı bir hastalıktır.
Fedakârlık, aslında yüksek dozda beklenti içerir; beklenti, ‘kılıfına uydurulmuş‘ bencilliktir.
İleri evrelerde, mutsuzluk, öfke, pişmanlık, üzüntü duyularak seyreden bu hastalığın pençesine düşen kişiler, hayatlarını gönül kırgınlığı içinde tüketirler.
Fedakâr kelimesi, feda ve kâr kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşur ve ‘kâr elde etmek için kendini feda eden kişi‘leri tanımlar.
Daha önce de söylediğim gibi, bu süreçte -beklentinin yol açtığı- bir bencillik söz konusudur; fedakârlar, amansız bir hastalığın pençesine düştüklerini bu yüzden fark etmezler.
Bu hem trajikomik hem de ironik bir durumdur çünkü bu hastalığa yakalanan kişiler, ‘önce ben’ demenin bencillik olduğu sanrısıyla yaşarlar.
‘Görünürde‘ onlar için yapılacak bir şey yoktur ancak bu bilgi doğru doğru değildir; fedakârlık hastalığı iyileştirilebilir.
Bu hastalığa yakalanan kişilere, şifalanmaları için, ‘önce can, sonra canan’ bilincine erişmelerini sağlayan bir aşı yapılmalıdır; tabii onların da bu aşıyı yaptırmaya istekli olması gerekir.
Tüm fedakârların bir an önce şifalanması dileğiyle…