Gülcem’e mektuplar

“Küçük bir çocuk gibi ol: basit ve yalın… Ve hayatı dolu dolu yaşa” dedi bir ses kalbimden. O anda öğle güneşinin, sıcacık beni saran, altın rengi ile sokakta yürüyordum.

Karnım aç olduğu için ve öğle arası da iş yerimden çıkıp, güzel bir ev yemeği yapan yerde yiyeyim istemiştim.

Hem de çıkıp bir nefes almak iyi olacak diye geçiriyordum içimden.

Yavaş adımlarla, ağaçların altından, farkındalıkla nefesimi alıp vererek ilerliyordum gideceğim yere. Dingin bir zihin, sakin bir ruh halindeydim, hali ile bu zihnimin dinginliğinde iç sesimi çok net duyabildim.

Nasıl o anda çocuk gibi hissettim anlatamam size. İnşallah hepiniz bu hisleri, kocaman bedeninizde hissedersiniz.

Gülay ŞimşekElli yedi yaşındayım (aşağı yukarı doğum yılım tam belli değil bildiğiniz üzre. Yıldızlara Sardığım Çocukluğum Kitabımı alıp okuduğunuzu varsayarak. Kitabımın giriş bölümünde bunu anlatıyorum.

Ayrıca da Sevgili Irmak dostum, kronolojik hesaplamayı yaptı geçen gün, okul bitirme tarihlerimden geri giderek:) Kırk üç yaşında gösteriyorum:) sağ olun iltifatınıza, aldım kabul ediyorum:))) Ve 7 yaşında bir çocuk neşesini hissediyorum.

O çocuğun sevgi enerjisini, duru bir su gibi berrak, masum enerjisini, mutluluğunu hissediyorum. Masumiyetini…

Şükürler olsun Çok uzun zamanlardır bunu hissetmemiştim. Pazar günü ellerimde bir top hoplatma dansı yaptım biliyorsunuz paylaştım hikayede. Hop hop hopluyor kalbimdeki o minnoş.

En son içimdeki çocuğun 7 yaşında kendini kapattığını, ışığını yaymak istemediğini anımsamıştım geçmiş yıllarda.

Şimdi o çocuk bana gülümsüyor, ben de yetişkin halimle ona gülümsüyorum.

O mutlu, Ben de mutluyum şükürler olsun.

Biz hep biriz ve beraberiz diyorum O da sık sık Biz diyor artık. Ayrı gayrı değiliz diyorum, öyle zannettik. Zanlar bitti Gülcem diyorum ona…

7 yaşında, nasıl bir büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını da gösterdi bana o güzelliğim.

Bütün hayal kırıklığına rağmen seni seviyorum dedim gülümseyerek ona.

Sanki zaman tünelinin içindeydik beraber, ellerimden tutmak istedi, uzattım ellerimi ve tuttum o minik ellerini sıcacıktı.

Nasıl gülümsedi bana Aşk’la…

Beni benden aldı…

Bilge bir çocuk o… Oysaki, iki kere ikinin dört etmediğini söylemiştim çocukluk yıllarımda Esin Anneme.

Bilememişim ona göre, dört etmez her zaman demişim. Aptal mısın sen? Demişti, bilemedim diye. Aptal mısın sen? diyerek azarlanan o çocuk Gülay’ım da “Aptalım demek ki ben” diye düşünmüştü ileriki yıllarında hep.

Şimdi diyor ki meleğim: “Ben zekiyim, akıllıyım, doğruyum, çalışkanım, başarılıyım, yeterliyim, önce kendime sonra etrafıma dürüstüm, her şeyin en iyisini ve en güzelini herkes gibi ben de hak ediyorum ve bunu yaşıyorum değerliyim, çok zenginim hem seviliyor hem seviyorum” daha neler neler dedi bana bir bilseniz. Onun için bugün yeni ay gününde paylaşmak istedim sizinle de hislerimi. Nerden nereye geldi Gülay Gülce İnci Tanem benim. Bu sabah aynada bana: “Aşk’sın” dedi. Gözlerimin derinliğinden, ardından geleni gördüm, gözbebeklerimde. Yüzü, gözü ışıl ışıldı, Gül Cemal’ini gösteriyordu bana.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

4 Yorum

  1. Güzel günlere...

    İçimizdeki çocuğu gün yüzüne çıkarabilmek… Saflığı, güzelliği, dürüstlüğü beynimizde ve yüreğimizde hissedebilmek… Keşke… Dünya hepimiz için daha güzel olurdu. Duygulu bir yazı okudum. Kaleminiz daim olsun Gülay hanım. Yüreğinize sağlık… İbrahim Soyalar

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir