İyiliğin karanlık yüzü; borçluluk psikolojisinin kin ve düşmanlığa dönüşümü ve iyilik paradoksunun çözümlenmesi
İnsanlık tarihi boyunca erdemin zirvesi olarak görülen iyilik ve yardımseverlik, kişisel gözlemlerimde sıklıkla karşılığında minnettarlık yerine haksızlık, nankörlük ve hatta düşmanlıkla sonuçlanmıştır. Bu çelişki, zihnimi yıllarca meşgul etti ve nihayetinde, bu yaygın deneyimin ardındaki rasyonel ve duygusal algoritmayı keşfetmemi sağladı.

Bu makalenin temel hipotezi, iyiliğe maruz kalan bireyde oluşan psikolojik mekanizmanın, iyilik yapanın beklentilerinin tam tersi bir sonuca yol açtığıdır. Uzun soluklu gözlemlerimin sonucunda ulaştığım temel tespit şudur:
Birine yapılan büyük bir iyilik, alıcıda bilinçaltı düzeyde bir borçluluk hissi yaratır. Bu borç, zamanla farkında olunmayan bir utanç ve aşağılanma duygusuyla harmanlanarak, iyilik yapana karşı derin bir kin ve düşmanlığa dönüşebilir. Gözlemlediğim bir diğer önemli örüntü ise, bu durumun şiddetinin ilişkisel yakınlıkla doğru orantılı olmasıdır; yakın çevredeki iyilikler hayal kırıklığını derinleştirirken, uzaktaki birine yapılan yardım minnettarlık ve yüceltme olarak geri dönmektedir.
Bu yazıda, iyilik yapma eyleminin sosyolojik, felsefi ve psikolojik yükünü inceleyerek, bu karanlık döngünün nedenlerini bilimsel bir zeminde açıklamayı ve toplumsal algımızı hatırlamayı hedefledim.
I. Borçluluk: Minnetten Utanca Giden Kaygan Zemin
A. Psikolojik Denge ve Bilişsel Çelişkiyi Çözümlemem
Sosyal psikoloji alanındaki çalışmalar, bireyin ilişkilerde eşitliği ve özerkliği sürdürme arzusunda olduğunu gösterir. Birine yardım etmek, geçici de olsa, ilişkisel güç dengesini kaçınılmaz olarak yardım eden lehine bozar. Benim tespitim, alıcının yardıma muhtaç pozisyonunda kalmaktan ötürü, derin bir narsisistik yaralanma yaşadığıdır. Borçluluk duygusu başlangıçta minnet gibi görünse de, sürekli borç altında kalma hissi alıcının benlik saygısını tehdit ettiğinde, durum değişir.
Bu tehdit, alıcıda yoğun bir bilişsel çelişki yaratır. Bir yandan kendisine iyilik yapanı sevmesi gerektiğini düşünürken, diğer yandan borçlu olmanın getirdiği utanç ve öfke ile boğuşur. Kişi, bu çelişkiyi çözmek için, iyilik yapanın niyetini sorgulamaya, yaptığı iyiliğin değerini düşürmeye ve hatta onu küçümsemeye başlar. Bu savunma mekanizmasıyla, borçlu pozisyonundan, “kullanılan” veya “hak edileni alan” pozisyonuna geçerek kendi psikolojik dengesini korur. Nitekim, nankörlük, iyilik yapanın davranışlarında “art niyet arama” eylemiyle başlar.
B. Otoriteye Karşı Gizli Öfke ve “Tanrı Kompleksi”
Gözlemlerimde ortaya çıkan en derin metafor, iyilik yapanın alıcının bilinçaltında “Tanrı’yı oynuyor” algısıdır. Kişi, muhtaç olduğu durumda, kurtuluşu sistemden, kaderden ya da ilahi bir kaynaktan bekler. Bir insan aracılığıyla gelen yardım ise, alıcının kendi acizliğiyle yüzleşmesini zorlar ve yardım edeni bir “aracı tanrı” pozisyonuna sokar.
Bu durum, kişinin zor durumda kalmasına neden olan asıl kaynağa (kader, sistem, adaletsizlik) yönelik yer değiştirmiş öfkesini iyilik yapana yönlendirmesiyle açıklanabilir. İyilik yapan, farkında olmadan bir “güç figürü”ne dönüşür. Bu figürün varlığı, alıcının içindeki “neden ben bu kadar zayıfım?” isyanını körükler. Ben, iyiliğin büyüklüğü arttıkça, iyilik yapanın gücünün ve dolayısıyla ona karşı biriken bilinçaltı öfkenin potansiyelinin de arttığını gözlemledim. Bu, minnet değil, zayıflığın keskin bir hatırlatıcısı olarak algılanmaktadır.
II. İlişkisel Çatışma: Yakınlık Kuralı ve Eşitsizliğin Bedeli
Hipotezimin en tutarlı ve tekrar eden gözlemi, iyiliğin geri tepme şiddetinin ilişkisel yakınlıkla doğru orantılı olmasıdır.
Yakın ilişkilerde yapılan büyük iyilikler, zamanla alıcının “bu zaten benim hakkım” duygusunu geliştirmesine neden olur. Yapılan fedakârlık, bir erdem olmaktan çıkıp, adeta bir görev haline gelir. Benim gözlemime göre, iyilik yapan bu görevi yerine getiremediği veya yardımı kestiği an, minnetin değil, hayal kırıklığının ve öfkenin hedefi olur. Bu, sosyal psikolojideki “iyiliğe alışma” örüntüsünün yıkıcı bir sonucudur.
III. Felsefi ve Kültürel Destek: Geri Tepmenin İdrakı
Gözlemlerim ve vardığım sonuçlar, binlerce yıllık toplumsal tecrübede karşılık bulmaktadır.
A. Türk Kültüründe İyiliğin Algılanışı
Anadolu kültüründeki bilgelik, iyiliğin bu karanlık yüzünü asırlar önce tespit etmiştir. Meşhur atasözümüz, “İyilik yap denize at, Balık bilmezse, Halık (Yaradan) bilir”, iyiliğin karşılığının insandan beklenmemesi gerektiğini çok net bir şekilde vurgular. Bu, iyilik eylemini, insan etkileşiminin zehirli alanından çekip, tamamen manevi bir alana taşımanın kültürel bir tavsiyesidir.
Ayrıca, toplumsal hafızada yer etmiş olan “İyilik yaptığınız kişinin şerrinden sakınınız” uyarısı, iyiliğin geri dönüşünün potansiyel tehlikesine dair en radikal tespittir. Ben de tecrübelerimle, bu sözün, borçluluk yükünün er ya da geç nankörlüğe ve düşmanlığa dönüşebileceği gerçeğine dayandığını fark ettim.
B. Duygusal Algoritmada Beklentisizlik
Analiz ettiğim duygusal algoritma perspektifinden bakıldığında, sorun, iyilik yapanın bilinçaltındaki beklenti ile iyilik alanın özerklik arayışının çatışmasından kaynaklanır. İyilik yapan, karşılıksız verdiğini düşünse de, bilinçaltında minnet, sevgi veya sadakat bekler. Bu beklenti, alıcı tarafından hissedildiğinde, yardım eylemi bir “kayıt tutma” işlemine dönüşür. İyilik, birinin diğerine karşı üstünlük kurduğu bir anı sabitlediği için, modern insan bu üstünlüğü kabul etmekte zorlanır ve bağımlılığını hatırlatanı reddetme eğilimi gösterir.
Beklentisiz İyiliğin Yeni Etiği
Bu analiz, benim için, iyilik yapmaktan vazgeçilmesi gerektiği anlamına gelmiyor; aksine, iyilik yapma eyleminin farkındalıkla ve beklentisizlik temelinde yeniden tanımlanması gerektiğini gösteriyor. İyiliğin neden olduğu hayal kırıklığı, iyilik yapılan kişinin nankörlüğünden çok, iyilik yapanın bilinçaltındaki gizli beklentisinden kaynaklanmaktadır.
- Yakın Çevreye Yönelik Farkındalık: Yakın ilişkilerde yapılan iyilikler, borçluluk yaratmayacak şekilde, eşitlikçi bir dayanışma modeli çerçevesinde sunulmalıdır. Yardım ederken, alıcının kendi gücünü ve onurunu korumasına öncelik verilmelidir.
- Uzak Çevreye Yönelik Strateji: Uzak ve yabancıya yapılan iyilikler, sadece manevi tatmin için yapılmalı, karşılığında herhangi bir sosyal geri dönüş beklenmemelidir. Ben, iyiliğin karşılığının yalnızca iyilik yapanın kendi iç huzuru olduğunu kabul etmenin en sağlıklı yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
Sonuç olarak, benim gözlemlediğim gibi, iyilik yapanın zarar görme döngüsü, alıcının bilinçaltındaki borçluluk/utanç/öfke üçgeniyle mükemmel bir uyum içindedir. İyilik, anlık bir lütuf olsa da, yarattığı psikolojik eşitsizlik uzun süreli bir düşmanlık tohumu ekebilir. İyilik yapmanın gerçek erdemi, yalnızca eylemde değil; bu eylemin psikolojik sonuçlarını idrak etmede ve karşılığı tamamen Yaradan’a (“Halık’a”) havale etme olgunluğunda yatmaktadır. Bu, iyiliğin gerçek felsefesi ve keşfettiğim duygusal algoritmanın kaçınılmaz çıktısıdır.



Sevgili Murat kalemine sağlık doğru tespitler.
Beklentisizlik en yapabileceğimiz şey, koşulsuzca iyilik yapabilmek dediğin gibi ksrşındskini minnet borcu içinde bırakmamak da önemli
Elimizden gelen kadar iyilik.
Bilmiyorum ama sürekli iyilik yapmak , o kişinin gelişimini de engeller bence. Zaten bir çok iyiliğin altında kendimixi huzurlu kılmak için yapmak da yatıyor.
Aman neyse işte Murat’cığım çıkamadım işin içinden:)
Emeğine sağlık