İnsan ve gerçekliğin tanımsızlığı üzerine

Tüm dünya gerçek ol(may)an düşler ile distopik ve olmaz denilen şeyler üzerine kurulu… Gidip Aristotales ya da Platon’a şu anki dünyayı anlatsan inanmazlar… Ve onlara şu an tüm dünyanın distopik evreninin en üst aşamasındaki tanrıyı anlattığınızda, “Haydi ya tanrıyı mı icat ettiler? Bu anlattığınız tanrı bizim Olimpos’takilere benziyor.” derlerdi.

Modern dinlerin tanrısı, klasik zamanların tanrılarına ait özelliklerin birleştiği bir karakter aslında. Bu bile distopik bir evrende yaşadığımızı gösteriyor… Bir de Siriusçular, Nebulacılar, illüzyoncular, Reptilan ırkçılar, 4 ve 5. boyutçular ve paralel evrenciler çıktı. Ve onlar da bu kavramlara ve onların içindeki yaratıma ve tanırlara çok da net şekilde inanıyorlar…

İnsan ve gerçekliğin tanımsızlığı üzerine

Paralel evrenciler deyince aklıma geldi, Nasıl doğmuş olabilir bu kavram… Dünya, insan ve arayış mı? Yoksa, mutsuzluğun dibinde kendisine yol arayan insan mı? İşin ilginç yanı, insan bok ettiği dünyanın başka bir yerinde mutlu olduğunu zannetmek istiyor, bunun içinde paralel evrenler inşa edip oralarda bir yerlerdeki mutlu kendisini arıyor.. Arada dejavu yaşayıp oh ve mutluymuşum diyerek, kendisini avutuyor.

Nereden nereye zıplıyor bu adam, dur bir saniye mi dediniz? Bir de genetik dizilimler ile getirdiğimiz bilgiler var. Onlara da rüyalar ile eriştiğimizi düşünüyorum. Bana göre rüyalar tüm geçmiş deneyimlerin izlerini taşıyor. Yani insanların çok az olduğu ve her yerin rüya gibi göründüğü alanlardan, ışık gölge oyunlarından, vahşi hayvan korkularından, açlıktan ve soğuktan kaçıştan… Hepsi ama hepsinin izleri var…

Şöyle tanımlayayım, toplam 7 nota var, 27 (29) harf var, 4 temel duygu (Korku, öfke, mutluluk ve üzüntü) var, dünya hepimizin deneyimlediği ve deneyimleyeceği şeyler belli… Ve evet, 8 milyar insanın seks, para ve açlıktan başka bir şey düşündüğü de oluyor ve onlar arasında denk gelen fikir ve cümlelerin çıkması da çok normal. Evrensel bilinçten kaynak aktarımı diyebiliriz buna. Distopik evrende, telekinezi de diyebiliriz hatta telepatiyi de  ekleyelim. Ama günün sonucunda bilinçlerimiz modern dünyanın kaynakları ile çok fazla kirletildiği için, görmemiz ve duymamız gereken hiçbir şeyi duymuyor ve görmüyoruz. Hatta hissetmiyoruz bile. Bu yüzden, olasılıklarımız sınırsız. Bu yüzden modern dünyanın ışıltılı dünyasından çekildiğimizde gördüğümüz şey şaşkınlık yaratıyor. Düşünsene son yirmi yıldır şehir hayatında dünyaya gelen çocuklar gökyüzünde yıldız görmeden büyüdüler. Onlara yıldızların varlığını göstermek için bir dağ köyüne götürdüğünde şok olabilirler. Aynı şeyi sadece gökyüzünde yıldız gören çocukları şehirlere indirdiğinde o ışıklarla büyülenebilirler.

İnsan ve gerçekliğin tanımsızlığı üzerine

Alanları yaratan bizleriz ve sonra onu bize bahşeden bir tanrı olduğunu düşünüp, kendi gerçekliğimizi  yok ediyoruz. İşin ilginç yanı, iyilikleri, güzellikleri ve sevap dediklerimizi -yani insancıl olan tüm güzel duyguları- “her şeyi yaratan ve ondan haberdar olan tanrı” kavramına atfediyoruz. Ama ne zaman ki bilincimizi kötü ve kötülük diye kazınmış deneyimler yaşasak hemen ondan daha güçlü hale gelen Şeytan “tüm kötülüklerin kaynağı olduğuna inanılan” denen bir başka karaktere yöneliyoruz.

İnsanlar, inanacak şey arıyor. Neden, çünkü sürekli olarak hayal kırıklığına uğruyor. Tanrıdan, dinden, inançtan, siyasi fikirlerden, ideolojiden, aileden, toplumdan aldığı darbeler ya da gördüğü yanlışlar onu başka bir dünyaya itiyor. Sinema, edebiyat, sanat, hayal kırıklıklarının onarıldığı ya da alternatif hayatların yaratıldığı hatta benzer hayatların da var olduğunu anlatmak için hayat bulmuş, kurgusal realiteler zinciridir.

Sanatçı kendi gördüğünün ve duyduğunun ötesine geçmek ister, bu yüzden yüz beste yapar bir tanesi tutar, ya da on roman yazar bir tanesi çok satar, on senaryo yazar bir tanesi seyirci rekoru kırar ve insanlar o favorisi olan bir taneden geriye gidip sanatçının derinliğini anlamaya çalışır ama yine hayal kırıklığına uğrar. Çünkü o ilk yaşadığı coşkulu tadı vermez diğerleri. Kendi içinde yarattığı distopik evrende o sanatçının tüm eserlerinin mükemmel olduğu algısı baskın olur ve ona inanır.

İnsan ve gerçekliğin tanımsızlığı üzerine

İnsanların zihninde boyut kavramları yaratanlar sanatçılardır diyebilirim. Onların hayal güçleri, ulaştıkları dip notalar ve enstrümanların en üst ritmi bizlere başka alemler olacağı fikrini aşılıyor. Bize zor ve imkansız gelen bu eserler günün sonunda başka bir evrenin hediyesi gibi duruyor karşımızda. Oysa o eseri ortaya koyanın hayatındaki bir kesite şahit olsanız, kendinizi egoistçe üstün görebilirsiniz. Böyle de tezat ve absürt bir dengesizlik var ortada. Yani sanatçının yarattığı ile dünya ile yaşadığı dünya arasındaki uçurum, insanın evrenler arasındaki dolaşma fantezisine benzer bir halde duruyor.

Dediğim gibi distopik bir dünyada yaşıyoruz. Bizim görmemizi istedikleri şeyleri bize dayatıyorlar ve biz gördüğümüz şeyleri gerçek zannediyoruz ya da öyle olmasını istiyoruz. Bu evrende, şiddet meşru, ahlaksızlık meşru, kötülük meşru, hırsızlık meşru ama sevgi ve iyilik de var. Bir yanımız karanlık diğer yanımız ise aydınlık inşa ediliyor. Ama bunu yapan ya da dayatan tanrı değil, direkt sistemin içindeki insanlar. Onlar büyüyü fark edip dönüşümü başlattılar. Bilim kurgu ve fantastik filmleriyle, dizileriyle, roman ve öyküleriyle, hatta çizgi roman kahramanlarıyla bize başka bir evren olduğu fikrini aşıladılar. Eee benim düşündüğüm Amazon ormanlarında bir kabilede kabile şefinin oğlunun aklına gelip yapıyorsa ve ben bunu on yıl sonra görüyorsam, demek ki filmlerdeki gibi bir dünya var? Gerçekten öyle mi? Yanıtını siz verin.

Sonuç olarak, her birimiz farklı gerçeklikler ile varız ve bu gerçeklikler bizim yaşam döngümüz ile ilintilidir. Deneyimlerimiz, içinde bulunduğumuz çevrenin (aile, toplum, inanç vb) yarattığı farkındalıklar, ayrışma ve yeni bir yol arama tutkumuz, sorgulayan ve yanıt arayan yanlarımız biz milyonlarca yol sunuyor. Hangisine nasıl inanıyorsak, gerçekliğimiz o oluyor. Sizin gerçekliğiniz hangisi?

 

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir