Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Keşkelerle Büyürken

Mağlubiyetin takısıdır “keşke”… Kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış hayatların, boşa yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların ağıtıdır.

-Can Dündar-

Geçmiş… Şimdi ve Gelecek… Üç zamanın arasına sıkışmış beyinlerimizle adeta bir fırtınanın içinde bir oraya bir buraya savrularak yaşıyoruz. Bazen geçmişin tebessüm ettiren anılarıyla duygu fırtınası yaşarken, bazen de ‘’keşke’’ lerle boğuşurken buluyoruz kendimizi. Hem de geçmiş zamanda yaşanmış olayları değiştirme olanağımız olmadığı halde… Peki ‘’keşke’’lerle nasıl baş edeceğiz?

Keşkelerle Büyürken

Söylenmiş bir söz, yapılmış bir hata, üzdüğümüz veya üzüldüğümüz anlar vardır ya değiştirmemizin mümkün olmadığı, her o ana geri döndüğümüzde sessizce bir kelime dökülür bazen dudaklarımızın arasından ‘’ahh keşke’’… Ahh keşke hak etmeyen birine o kadar değer vermeseydim… ‘’O gerçek bir dost / sevgili değilmiş, hatta hiç dost olmamış ’’  Ahh keşke bildiklerimden emin olsam bile söylemeseydim… Ya da ahh keşke hak ettiği cümleleri bir bir yüzüne vurabilseydim. Ahh keşke ‘’hak etmeyen’’ insanlara karşı bu kadar toleranslı olmasaydım. Ahh keşke bu kadar kırmasaydım, kırılmasaydım, zamanı geri alabilseydim… Bu böyle milyonlarca keşke ile uzayıp gidebilir. Belki aynı şekilde karşınızdaki kişi de sizin için bunları düşünüyor olabilir. Muhtemelen de karşılıklı bir iletişimsizlik seçilip, öncesinde yaşanmış tüm samimiyet hiç olmamış gibi davranmayı seçmişizdir. Neden? Çünkü gerçek bir barışma için iki taraflı bir olgunluk gereklidir ve ilk önce karşılıklı, samimi bir  iletişim kurulması gerekir. Ama şöyle bir yanılgınız da olabilir. Belki de gerçekten siz bazı insanlara dostluk kavramını biraz fazlaca da yapıştırmış olabilirsiniz. Eğer gerçekten samimi birkaç zaman geçirdiyseniz, gerçekten değer verdiyseniz ve gerçekten bir insan olarak değer gördüyseniz zaten uzunca bir zaman görüşmemeyi tercih etmiş olsanız bile bir şekilde bir araya geldiğinizde tekrar o sıcaklığı yakalarsınız. Yakalayamamışsanız bilin ki siz biraz fazlaca değer vermiş olabilirsiniz. Fakat bu bana göre ‘’ ahh keşke’’ denecek bir kavram değil.

Birine değer vermek bana göre zaten karşılık beklemeden verilen bir duygu durumu olduğu için siz kendi içinizdeki özgür ruhunuzun tadına varmalısınız. Sadece tabii ki her şeyin bir sınırı olduğu gibi ilk önce kendi değerimizin farkında olarak, kendi değerimizi ayaklar altına almayacak ölçüde kendimize saygımız olmalı ve karşı tarafa bunu yansıtırken bu ölçüye dikkat etmeliyiz.

Aranızda yaşanmış olan yanlış anlama, yanlış bir durum veya doğru olup da karşı tarafın sözlü olarak kabul edemeyeceği, kaldıramayacağı gerçekler neticesinde kırmış veya kırılmış olduğunuz olaylar bütününde içinizde kalan her bir kelime için pişman olmak yerine, sadece egodan uzaklaşarak ve insanlık adına konuşmaya çalışarak belki birkaç defa el uzatırsınız. Ama her ne olursa olsun karşınızda duygudan yoksun koca bir ego dağına çarpıyorsanız koşarak o insandan uzaklaşın derim.

 Siz toplamaya çalıştıkça dağılır her şey… Siz her şey sadece normale dönsün istersiniz, ama karşınızda öyle bir çaba görmüyorsanız, çok da toplansın diye zorlamamak gerekiyor. Siz uğraştıkça bu sefer sadece uğraştığınızla kalırsınız ve daha da çok kırılırsınız belki de… Su akar yolunu bulur… Hangi su yolunu bulmadı ki? Bir arkadaşımın kulağıma küpe olan çok güzel bir cümlesi var ‘’Bırak dağınık kalsın’’ … ‘’Bırakın dağınık kalsın!’’

Bazen de olaylar neticesinde aslında duyguların görünmeyen yüzü de olabiliyor. Sizin dostluk olarak adlandırdığınız kavram karşınızdakine göre çok farklı formlarda ortaya çıkabiliyor veya tam tersi de olabiliyor. Adı olmayan ne hissettiğinizi bilmediğiniz karışık duygular , bazen küçük bir elektrik, bazen bir yön bulamama, belki bir etkilenme, belki sadece bir kafa karışıklığı, gelip geçici tuhaf duygular, belki aşk, ego, kibir hatta belki de nefret bile olabiliyor hissedilenler. Bazen de tamamen nötr…

Ama tüm bu kaosun içerisinde doğruyu arıyorsanız sadece sezgilerinizi takip edin. Sezgileriniz asla yanılmaz…Sezgileriniz size ne olduğunu mutlaka söyler… Herkes ne yaşadığını ve anlardan meydana gelen kısacık hayatımızda ‘’o an’’ larda ne hissettiğini ve karşı tarafın size ne veya nasıl hissettirdiğini yalnızca kendisi bilir. Hissettiğiniz her ne ise o ‘’an’’ için gerçektir.

Onu yok saymak yerine olduğu gibi olduğu şekliyle ‘’o an’’ da bırakabilmek sizi objektif olarak tüm duygulardan arındırır. Bu da size dengeyi sağlar. Tüm bu yaşanmışlıklar karşısında tek yapmanız gereken hissettiğiniz her ne varsa öncelikle kendinizi dengeye getirmek.

Bu tarz karışık duyguları karşı taraftan yana hissettiğinizde veya kendiniz böyle bir kaosun içine düştüğünüzde tek yapmanız gereken ilk önce ruhunuzu dinlemek ve pusulanızı kontrol etmek. Pusulanız size gideceğiniz yolu zaten gösterecektir ve yolunuz aydınlanacaktır.

İnsanlar çok çeşitli ve farklı. Kimseden bir beklenti içerisine girmeden insanları oldukları gibi kabul edebilmek en çok bize yarar sağlar. Birine , bir şeye veya bir olaya takılıp kalmak en çok kişinin kendisini hasta eder.

Her şeyi kayıtsızca zamana bırakabildiğimiz noktada aslında en çok kendi zincirlerimizi kırarak özgürlüğümüzü ilan etmiş oluruz.

Keşke demek hiçbir zaman size fayda sağlamaz. Aslında ‘’İyi ki’’ yaşanmışlıklarımız var… Çıkarabildiğimiz dersler ve yaşanmışlıklar neticesinde attığımız daha sağlam adımlar var.

Ben böyle anlarımda sanki ruhuma bir bahar esintisi değdiğini hayal ederim. Sanki öyle bir esinti değer ki ruhuma tüm kırgınlıklarımı, pişmanlıklarımı ya da keşke diye fısıldadığım her şeyi süpürüyormuş gibi hissetmeyi tercih ederim. Evet, bu yalnızca bizim tercihimiz…

Bu hayat bizim! Hissettiklerimiz ,iyi veya kötü hissetmeye izin vermediklerimiz ve vermeyeceklerimiz, ördüğümüz duvarlar , kırılan kalbimiz yada kırdığımız kalpler yalnızca bizim seçimimiz.

Geminin kaptanı biziz! İster okyanuslara süreriz gemimizi , ister fırtınaya…

Tercih  yalnızca bizim!…

Exit mobile version