Güç her zaman istenilen, talep edilen bir şeydir ama nasıl nerede kullanıldığı da bir o kadar önemlidir elbet.
Ve elbet güç her zaman illaki çok da iyi bir şey değildir.
“kontrolsüz güç güç değildir” gibi mesela.
Bazen bazı güçler kötü sonuca varabiliyor o yüzden gücün buradaki manası olumluysa öpüp başımıza, olumsuzsa da düşmanı bilip ona göre gardımızı almakta bitiyor.
“Kolektif bilinç” ilk olarak Emile Durkheim tarafından kullanılmış. Kolektif bilinç bizlerde bireysel olarak, günlük hayatımızdaki olayları, ilişkileri; yorumlama, sonuçlandırma ve şekillendirme düşüncesi ve iradesinin dışında olup toplumsal etkilerden dolayı vardığımız bir sonuçtur.
Kişinin bireysel kararı değil bir zümrenin ortak düşünce, davranış, istek ve heyecanını oluşturan toplumsal bir bilinçtir. Yapılan seçimler toplumsal bir algıdan çıkar. Yani bizim nasıl oturup nasıl kalkacağımıza toplum karar verir. Hangi durumda mutlu, hangi durumda yas tutmamız gerektiğini de.
Biri öldüğünde evlerde yas tutulmalıdır=kolektif bilinç. Tutmazsak vicdansızlıktır. Oysaki ben belki yas tutmanın doğru olmadığını, inanç olarak kişinin ölmediğini sadece yer değiştirdiğine inanıyorum ve düşünüyorum. Bunun sonucunda içgüdülerim beni olan duruma teslimiyet göstermemi sağlıyor ve durumu sükûnet içinde karşılatıyor.
“Ergenlik kötü geçer” “zengin insan azıtır”, “Para kötülük getirir”, “Para zor kazanılır”, Eğer ben bu negatif kolektif bilinç zehrine kapılmış isem karşıma bu inançtan ötürü, ergenliği ya kötü geçirir ya da ergenliği çok zor geçirecek çocuklarım ya da örnekleri ile mücadele ederim. Ya da diğer tüm örnekleri bizzat hayatıma inancımın gücü sayesinde çekerim. Çünkü bilinçaltımızda böyle bir inancın kodu mevcuttur.
Biz yaşadığımız bir sorunun sürekli tekrarını yaşıyorsak, orada bir dur mesajı veriliyordur. Öncelikle durup inançlarımızı sorgulayacağız.
Neye inandırıldık ve inandık.
Eğer soruna yönelik bir inanç kodu varsa tespit et ve üzerinde çalışmaya, temizliğe başla.
Sen o inancı bulup, onu davranışına ve yaşam taktiklerine sebebiyet olarak doğru tespit ettiğinde, bu tespitin kaynağını keşfedip iyileştirdiğinde artık sorunu çözmüş olacak ve benzer bir durumla karşılaşmayacaksın. Çünkü değişen inanç algın, bakışını ve olaya karşı enerjini, yansımanı değiştirecektir. Böylece barınamadığı yerden gidecektir.
Tekrarlanan sorunların birçoğu kolektif bilinç, yani bizim köklü kodlarımızdır. Kendi çocukluğumuzdaki travmalar, bizi büyütenlerin travmaları, ya da Atalardan geçen travmalar ile genlerden geçer.
Gen dediğimiz: düşünce kodlarından geçer. Çünkü düşünerek yaşar, yaşayarak hayata geçirir ve kaderimiz haline dönüştürür sonra da bunu çevremize veba gibi bulaştırırız. Çoğu kişi de buna gen der. Bir nevi kolektif bilinci oluştururuz. Yüzleş, tespit et, köke in, kaynağını bul, kabul et, dönüştür, çöz, kurtul.
Son dönemlerde çok fazla karşılaştığım bir kavram “coğrafya kaderdir” farklı kültürlerin yaşam süreçlerini, insan ilişkilerini, toplumsal dinamiklerini inceliyorum her coğrafyanın kendine göre bir gerçekliği var. Bizim gerçekliğimizde toplumun köküne ekilen “Değersizlik Duygusu” ve onun sonucu olan “Sevgisizlik”, “Köklenememe” gibi duygular yüzünden amaçsız ve şuursuz bir yolculuğun içinde kaybolan ya da yoluna bulmak için çaresizce çırpınan insanlarla çevrili bir coğrafyada kayıp kimlikler haline geliyoruz. Kurtuluş var mı? Coğrafyanın bilinen yüzlerce yıllık tarihinde yok gibi bu yüzden genlere işlenmiş olan bu absürt yitişin dönüşmesi çok da mümkün görünmüyor bana. Çöz ve kurtul dermek yerine, bırak ve içine çekili anlamayı ve yaşamayı seçiyorum. Kalemine ve emeğine sağlık Figen