Rahimiyetin beşeriyetteki suret tecellisi…
Yaratıcı sıfatın kadındaki emaneti…
Ahde vefasını unutan ins.an.ın, Öz’ünün emanetine ihaneti, hem aslı itibariyle hem de beşeriyeti itibariyle tarihe adını her dönem yazdırmıştır. Geçmişten günümüze, neden emanet olan kadına şiddet uygulanmaktadır? Modern erkeklerin ‘modern’ kadınlara ‘modern’ şiddeti nasıl olmaktadır? Modern bir kadının dilinden dinleyin o vakit…
Temelde rahimiyet tecellisinin kadında yoğun merhamete ve anaç bir tavra neden olması, düz mantıktan uzak alengirli düşünme şekli ile fesada düşmeye meyilli halleri ve erkeğin daha çok seks düşkünlüğü üzere kadının kendini koyduğu vazgeçilmezlik veya köle bilinci gibi bazı duygu ve düşünceleri sapmaya uğramış; ilave olarak da toplumsal ve dini bakış açısı kadının tehlike arz eden manevi gücüne karşılık fiziksel güçsüzlüğü üzerinden, kadını konumlandırdığı yer ve kadının bu yere razı olacak şekilde kurulmuş sistemde varlık bulamaması, yüzyıllardır kadının sancısıdır.
Konu çok detaylandırılabilir lakin asıl temas etmek istediğim nokta; okumuş, bilgili modern kadının erkek tarafından baskılanması, yok sayılması, günümüz modern toplumun modern şiddeti kısmı. Dayak yiyen kadının fiziksel şiddetinden bahsetmeyeceğim. Cahillik, korku, ekonomik bağımsızlık, fiziksel güçsüzlük vb birçok sebeple fiziksel şiddete her kim olursa olsun hala maruz kalabiliyoruz; lakin asıl meselem şuan modern zamanın kadına uyguladığı gizli psikolojik şiddet.
Okuyan, bilgili, farkındalığı yüksek, iş hayatında kendini göstermiş, ekonomik bağımsızlığını ilan etmiş, eyvallahı olmayan kadınlar nasıl gizli bir psikolojik baskı görüyor, nasıl manipüle ediliyorlar?
Erkekler yukarıda bahsettiğim türden kadınlara hem uzaktan hayranlık duyuyor hem de bu kadınlar hayatlarına girdi mi erkek egolarına ağır gelebiliyor ve bir şekilde onları sindirmeye çalışıyorlar kendi mekanik akıllarıyla. Toplum içinde değer gören, övülen, dinlenilen halleri içsel bir sancıya dönüşebiliyor ve bu kadar öne çıkmasınlar diye gizli gizli manipüle ediyorlar duygu yoksunu süslü fikir ambalajlarında. Kadın ise entellektüel anlayış penceresinde, erkeklere kendi bencilliklerine hizmet edecek şekilde çok güzel özgürlük alanı yaratırken bir bakıyorsun senin ellerinle verdiğin bu özgürlük alanda sen yoksun…evet sen yoksun… Fikren, ruhen, zihnen yoksun ama o doldurmuş o alanı başka şey veya kimselerle…Sense yemek, temizlik, alışveriş, çocuğu al-bırak, faturaları öde, şoförlük hizmetleri, çocuğun dersi/kursu, kendi işlerin derken kendi ihtiyaçların dışında doldurduğun geniş bir alanla başbaşa ve yalnızsın.
Bu geniş özgür alanda kadının yaratım enerjisini kullanarak, kadın üzerinden yükselmeyi öğrenen erkek, kadının fıtratını açığa çıkaracak enerjiyi ona bırakmıyor maalesef, eyvallahı olmayan kadın da artık hiçbir şey istemiyor, ihtiyaçlarını bile dile getirmiyor çünkü ihtiyacı yok ve farkında bile değil, eyvallahı yok ya….
Kimi zaman ise erkekler, egolarının okşandığı, kendi itibarlarının onure olduğu noktada toplum içinde kadını överken, kimi zamanda içindeki güçsüzlüğü kamufle etmek için tüm kudretiyle kadını alaşağı edebiliyor bir anda. Kadın, övüldüğü yere mi, yerildiği yere mi tutunacağını bilmeden susmayı öğreniyor, bazen de kavga etmeyi modern kelimeleriyle. Dramatize ederek yaşamadığı için hayatı, derinde ne yaşadığının kendisi bile farkında değil oysaki. Manipülasyonu da öğrenmiş oluyor böylece. Duygularını, düşüncelerini, istediklerini cam saklama kabında tutuyorki içerdeki emaneti bozulana, toksik yükünü kusasıya kadar …
Peki modern kadına gizli psikolojik şiddet uygulayan erkekler kimler? Tanıdık geldi mi ? Çoğu zaman konuşunca adam sandığımız, konuşmayı bilen, kibar, eğitimli, maaşlı, sosyo-kültürel düzeyi yüksek kimseler oluyor. Dışarıda yöneticisine, arkadaşına, çalışanına farklı, evde eşine farklı…Hepimizin kendi içimizde yaşadığı veya gözlemlediği gizli psikolojik şiddet bazen kendimize bile itiraf edemediğimiz türden…
Aslında ciddi bir psikolojik şiddet bu farkında olmadığımız ve yapılmasına izin verdiğimiz.. Tek avantajı, özgürlüğüne ve özüne sahip çıkan kadın, bırakabiliyorsa kurtuluyor; lakin çoğu zaman kendini yeniden kurban edeceği, bir zalime heba edebiliyor kendini çünkü merhametten maraz doğuyor, kadın kendini şifalandırmayı bilmiyor… Hep şifacı kendisi, çünkü tanrıcılığı oynamayı da bırakamıyor çoğu zaman, içindeki yaratıcı sıfatın emanetinden ötürü…Bir başkasını iyileştirmek, yarasını sarmak, şefkatle sarılmak vazifeden, lakin kendi ihtiyaçlarını fark etmeden, yaralarını sarmadan bir başkasını iyileştirmek ne mümkün. O yüzden unutmamalı, yaratıcının merhametinden daha fazla değil senin merhametin…Eşinin, işinin, çocuğunun tanrısı olmaya çalışmamalı fark etmesekte, adem olmalı sadece….
Ben, kadın erkek ayırt etmediğim, herkesi ‘adem’ gören halimi terk ettim son dönemlerde. Fıtratı gereği ayırıyorum artık bir bakıma kadını ve erkeği. Birbirlerine ayn ve ayna olduğu yerden muhabbetin dengesini, varoluş sıfatları üzerinden koruyabiliyorlar mı, rahman ve rahim temsili olarak? Yaşamın içinde yaşamın sıfatlarıyla hemhâl oluşlarını izliyorum. Yaşamın içinde fıtratlarını hakkıyla açığa çıkaracak şekilde varlar mı yoklar mı? Ve nasıl varlar ve neden yoklar? Modern zamanda modernleşirken fıtratlarından giderek uzaklaşıyorlar mı aslında?
İnsan adıyla cinsiyeti olmayan Adem, kendisine hava yani nefes olan muhabbetinin sureti; ‘er’ kişi/dişi ile kısık ateşte demlenmeye bırakılmıştı dünyada. Er-dem’in; ilişkilerde ahlak bekçiliğinden öte, ademliğin dem’inde, er sıfatına hakkıyla muhatablıkta olduğunu unuttuk lakin…
Sözün özü kadın-erkek insanın ahde vefasını unutmadığı, emanetine ihanet etmediği, egoların sidik yarışına girmediği, cinsiyetin dile gelmediği şiddetsiz geçen modern zamanlara kadeh kaldırdığımız günlere, ŞEREF’E