Her ilişki başlangıç aşamasında heyecan içerir. Bilinmezliğin verdiği kaotik düşünceler, hormonal olarak zihni ve bedeni tetikler. Düş kurar, yeni bir yolculuk başlar insanın içinde…
Getirecekleri konusunda çok fazla umut taşır… Özlem, sevgi, kavuşmak, hasret, dokunmayı arzulamak, sesini duymak ve daha birçok düşünceyle duygu onu coşturur. Tüm bedeni, zihni ve varlığı bu yeni ilişkinin tadını çıkartıp, sonuna kadar sömürmek ister. Sömürmek abes mi oldu? Tamam tamam, yaşamak ister…
Peki bu kadar çok şeyi ister istemesine de ne verir karşılığında? Yapma ama ilişkide beklenti olmamalı mı diyorsunuz? Hadi canım, bir ilişkinin en büyük sorunu aldığı kadarını vermemek ya da verdiği kadarını alamamaktır. Mevzu ilişki ve konu sorun olunca bir sürü neden sayılabilir ama bugünkü konumuz bu değil. Aslında konumuz bir şeye de bağlı değil. Tema ilişki konu ise insan çocuğu…
Başlarken ne dedik, heyecan… Evet ya çok eğlencelidir ilişkinin başlangıcındaki heyecanlar. Tabi heyecan varlığını hayal kırıklığı ile süslemezse. Çünkü heyecan yapıp beklediği şeylerin sonuçları genelde hayal kırıklığı yaşatıyor insan çocuğuna. “Bak hayatım sana ne aldım”… “Bana bunu mu layık gördün” diyemediği için, “teşekkür ederim canım” diyerek geçiştirilir ve içten içe de öküzlükle, dengesizlikle suçlanır hediye alan kişi. Sadece hediye değil tabi, günümüz ilişkileri sosyal medya üzerinden yürüdüğü için, ilk karşılaşmalardaki heyecanlar da kocaman hayal kırıklıklarına dönüşebiliyor. İki tarafta birbirine boyunu sormadığı için, selvi boylu al yazmalı bir tip beklerken, olanlar oluyor…
Bir de modern zamanların efektleri ile muhteşem güzel ve narin görünen tipler var. Onlarla karşılaşınca hayatın zalim şakasına maruz kalanların içine kaçan heyecanına ne demeli bilemedim. İlişkiler havuzu değil gen havuzunda yolculuk yapıyoruz sanki. Farklı açılardan yakışıklı görünenler de var, yanına vardığınızda dudaklarınızın rengi atıyor ve bir ilişkiye hazır olmadığınızı anlıyorsunuz da nasıl anlatacağınızı bilemiyorsunuz.
Tabi bu buluşmalardan öncesi çok heyecanlı oluyor, düşler, düş perileri, kendisini o kadar iyi anlayan birinin varlığı, güzellikler “tanrım çok şanslıyım” halleri. Romantizm ve aşk güzel şey velhasıl… İlk buluşmada sorunları görmezden gelenler de var tabi ya da “dereyi geçene kadar ayıya dayı diyelim” modunda olanlar da… Onlar için durum biraz daha çekilir hale geliyor, kuş kafese girinceye kadar oynuyor iki tarafta, kafesin kapağı kapanınca çıkıyor içerideki öküz (öküzleri tenzih ederim) ve cadı. Romantizm yerini sidik yarışına çevirse de tutunacak dalları da bırakmak istemiyor, ilişki mağdurları. Ya anlayışına ya dinlemesine ya saygı göstermesine ya da tipine üç beş puan verip onunla ilerlemeye çalışıyor. Oluyor mu? tabi ki hayır. Bakınız ortalık, ilişki çöplüğü haline dönmüş durumda. Herkes mağdur, herkes haklı, herkes kandırılmış ve herkes derdest edilmiş olarak tanımlıyor kendisini.
Neyse ki ilişkileri güzelleştiren şeyler de var; kavuşmak ve dokunmak gibi… Onun da hayalleri kocaman ve heyecanları da öyle… Fakat kavuşup dokununca istediği şekilde ilerlemiyor bazen oyun. Biri dokunsal diğeri işitsel ya da görsel çıkıyor. Sırnaşma olarak tabir ediliyor sarılmak ve dokunmak. Tüh yine için ettik bu güzelim halin. Heyecanı illa hayal kırıklığına çevirmek zorunda mısın be adam? Ama öyle olmuyor mu? Siz söyleyin ya… Ben negatif sularda yüzen kaostan beslenen bir karakter olabilirim, ilişkileri bozup dünyaya kötülük getirmeye çalışıyor da olabilirim! İlişki başka bir şey deyiverin bana…
Sonra, ilişkileri imzalı törenlere dönüştürmek de insanlığın kendisine yaptığı en büyük hayal kırıklığı eylemidir. Sorsan, “Abi çocuk olacak babası kim bilelim” sanki dünya sıraya girmiş o çocuğun babası olmaya çalışıyor, böyle bir absürtlük içinde “ya benimsin ya toprağın” ilişkileri de sarıp sarmalıyor dünyayı.
İlişki güzel şey tabi, sevgi ve saygı esas karakter olunca. Her haliyle sevebilme erdemiyle ilişki içinde olmak. Anlamanın ötesine geçmek, hissetmek, duyumsamak, onu mutsuz eden şeyleri düşünceye bile getirmemek, onu huzursuz edecek cümlelerden yoksun bırakmak kendini. Sonra… Sonrası da sen bunları yaptıkça karşı tarafın konfor alanı genişleyip sıkılmaya başlar ve heyecan ister tekrardan. Korunaklı alan rahatsız eder ve gitmek ister. Yok yok böyle olmayacaktı. Başka bir şey anlatacaktım, buraya nasıl geldik yine. Ah tabi ya, negatif enerji ile dünyanın tekerine çomak sokmaya geldim dünyaya. Yok yok öyle değil ilişkilerin tekerine olacaktı.
İyi bir şey yok mu ya? Bir umut kırıntısı, tutunacak bir dal da mı yok? Rivayetlere göre bir zamanlar varmış? Ama o zamanlarda internet yokmuş, botoks yokmuş, efekt yokmuş, evinde mutsuz mutsuz yatarken ve sevgilisi ile kavgalıyken balayındaymış gibi paylaşım yapanlar yokmuş, dolapta fareler cirit atarken ve yiyecek parası kalmamışken tüm maaşını gömdüğü restoranda çektiği yemeği paylaşanlar da yokmuş. Yani kıyas yokmuş ve kıstas da yokmuş. Onun sevgilisi bunu yapmış, şunu kocası bunu almış, onun karısı şöyle davranmış. Nerden biliyorsun bu kadar ilişki içindeki dinamikleri, orada mıydın? İçinde miydin? Ah pardon kıyasına sebep sosyalleştikleri sanılan medyatik paylaşımlar var değil mi?
İşte böyle dostlar, mükemmel ilişkiyi yazmaya çalışmadım aslında ilişkiyi de yazmaya çalışmadım. Ne yazdım bilmiyorum, heyecanınızı yitirmeyeceğiniz ve hayal kırıklığı yaşamayacağınız ilişkiler yaşamanızı diliyorum. Hatırlayın, mükemmel insan yoktur, mükemmel ilişki yoktur, mükemmel bir yaratım da yoktur. Her şeyin kendi içinde bir kusuru ve eksiği vardır, asıl olan şey sevgidir, saygıdır, onurlu ve erdemli duruştur, bittiği yerde gitmek, kaldığın yerde de taşıyabilmektir. Yolunuz açık olsun… Dilediğinizce mutlu olacağınız yarınlara maruz kalasınız.