Olumlama

Sabah gözlerimi açar açmaz, kısa bir mahmurluk sonrası bilincim yerine gelir. O an tüm bildiklerim, öğrendiklerim, beni ben yaptığını düşündüğüm her şey benim bir parçam, benden bir parça olur. Yatak odama baktığımda gördüğümü sandığım her şey, gece gözlerimi kapatmadan evvel hafızama kayıt ettiklerimdir. Herhangi bir değişiklik, başucumda ufak bir not, bir eşyanın yer değiştirmesi dikkatimi çeker. Ben artık gören değil kıyaslayan rolündeyimdir. Ardından kendime uygun gördüğüm rutin koşuşturmam başlar. Ritüeldir aslında ve çoğunu sorgulamadan yaptığım diş fırçalama, duş alma, tıraş olma, kahvaltı yapma, duam… Sonra kendimi sokağa atarım, iş ve sosyal hayatın içinde bulurum birden. Yine durup sorgulamadan yaptığım pek çok şey gibi akışta olurum. Gün biter gece olur, ben yatar uyurum ve ertesi gün farklı bir gün olmasına rağmen ben çoğu zaman aynı ben olurum. Bütün bunların içine de moral denilen olgu girer. Ya bir şeyler oluyordur veya birileri bir şeyler deyip beni etkiliyordur. Daha doğrusu ben bunların veya onların beni etkilemesine izin veriyorumdur. Öyle ya da böyle ben, kontrolüm dışında gelişen olay ve insanlardan etkilenmeye başlarım.

Etki diye bahsi geçen her neyse mutlaka bende bir tepkiye yol açıyor. Kimi zaman olumlu kimi zamansa olumsuz… Bazen düşünerek bazen fevri davranıyorum. Ve ben bunların farkına varmadığımda robot veya kukla gibi yanıt veren durumuna düşüyorum. Amaç sürekli kendimi savunmak veya ortaya koymaktır. Ben kendimi ispatlamak, sesimi duyurmak gayreti içine düşenim. İçten içe arzu ettiğim beni anlamalarıdır. Ben anlaşılır olmak isteyenim. Durum her zaman farklıdır çünkü ego devrededir. Herkes kendini ortaya koymak, kendi fikirlerini dayatmak çabası içine girdiğinde anlamsız tartışma, kavga ve savaşlar da ortaya çıkabiliyor. Çoğunluk kendi varlığına bir onay ararken aniden haklı olmak ihtiyacı ile cebelleşiyor. Kimse kendinden başkasını düşünmediğinden hep kendi bildiğini doğru sanıp haklı olmaya gayret ediyor. Kazanan ne kazanıyor acaba? Koskoca bir hiç… Küçük dünyanın büyük adamı olmak her zaman büyük dünyanın küçük adamı olmaktan alıkoyacaktır. Ben kim olduğumu bilmezsem herkes de bana kim olduğumu söylemeye devam edecektir. Ve ben buna izin verdikçe de kendim olmaktan uzaklaşacağım.

olumlama

Güneşin doğduğu an’ı yakalamak bana keyif veriyorsa ve ben kendimi uyumak adına bundan mahrum ediyorsam suç kimindir? Bütün dünya Boğaz’ı görmek için İstanbul’a gelirken ben her gün yanından geçip başımı çevirmiyorsam hata kimde? Yapmak istediklerimle yaptıklarım arasında büyük fark varsa ben kimi suçlamalıyım? Ailemi, , dostumu, kaderimi, Allah’ı mı? Suçu üstlenmek ve başıma gelenlerin sorumlusunun ben olduğumu bilmek büyüklüktür, olgunluktur. Olumlamanın anahtarıdır. Mutluluk, olumlu düşünmenin anahtarı benim elimdedir. Ben bunu dışarıdan beklediğim müddetçe bir başkasına bu anahtarı teslim ederim. Onlar artık benim hayatımı yöneten, bana yön veren, beni mutlu ve aynı zamanda mutsuz etmek gücüne sahip insanlara dönüşürler. Bu dönüşümü yapan simyacı da benim.

Yalnız yaşamak, yalnızlık ve bir başınalık kelimeleriyle haşır neşir olanlar ucunda ölümün olmadığını da deneyimlerler. Ancak korkutur. Tek başına olmak insanı pek çok şeyden alıkoyar. İyi tarafıysa güçlendirir. Zorlayan tüm sınavlar sonrası güç, içinde gizlenen bir hediyedir. Geriye bakıp, aşamayacağınızı düşündüğünüz tüm zorluklar sizi bugün buraya getiren deneyimler değil miydi? O zaman bir tercihiniz daha kalıyor. Ya canınızı yakan ateş sonrası kül yok olur yok olup gideceksiniz ya da kor halinde sürekli kalıp yana yana yaşamaya devam edeceksiniz.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir