Ruh net, saf ve durudur. Amacını bilerek dünyaya gelir. Ne istediğini de her zaman hissettirir bize fakat maddesel boyutta bize rehberlik ve uyumlama için gerekli olan zihnimiz ruh ‘u hissetmemizde ve anlamamızda işleri zorlaştırır.
Çoğunlukla orkestrayı yöneten o gibi görünür. Almamız gereken bazı kararlarda araya girer farklı olasılıklar sunar ve karmaşıklaştırır, içgörümüzü sisleştirir, algımızı zayıflatır ve ruhla olan bağımızı zorlaştırır.
Zihin bizi korku, özgüvensizlik, kendimize ve başkalarına karşı şüphe, kıyaslama ve değersizlik, yargılama ve fazla beklentiye iter… Aslında hepsini bizi (veya kendini) korumak için yapar; ne var ki bencil olduğu için ruh ‘un temel amacını görmezden gelir ve onu gölgede bırakır. Zihin karmaşıktır, ruh ise pürüzsüz sade ve basit. Ruh özgürdür; esnek ve sınırsızdır, imkansız olan hiçbir şey yoktur onun için. Zihin ise öğretilen kurallar ve sınırlama kalıplarından oluşur. Ruh amacını bilir; deneyimlemeye ve öğrenmeye, tekamüle, OLmaya gelmiştir ve bu dürtüyle ilerlemeye çalışır. Zihin ise her ne kadar yolculuğumuzu kolaylaştırmak için bizimle olsa da zamanla fazla düşünme hastalığına yakalanır ve farkında olmadan düşmanımız haline gelir, bizi takıntılı düşünceye sevk eder, biz de olumsuz düşüncelerin ürettiği mutsuzluk hastalığına kapılmış hastalar oluruz.
Ruh’un yolculuğunu sekteye uğratan budur… Bu yüzden inanıyorum ki, depresyona girdiğimizde ruh uyanışa başlamış; “Ben buradayım ve bu gidişat hoşuma gitmiyor”” demektedir. Zihnin oluşturduğu kaotik düşünceleri tek tek avlar ve çıkış nedenlerini arar. Düşüncelerin yarattığı mutsuzluk, kaygı ve korku duygularının nedenselliğini ve ne kadar gerçekçi olduğunu sorgular, cevaplar arar.
Depresyon bir yerde EGOnun ölümü gibi bir şey. Ruhun kendi farkındalığına uyanışı. Zihin çok düşünerek yolunu bulur, ruhun ise hissetmesi yeterlidir. Zihin yalan söyler, ruh yalanı bilmez. Zihin huzursuzdur, sürekli bizi tetikte tutar, sorgular, “uyanık ol” der, ruh her şeyin bir sebebi var olduğunu bilir ve evrensel iradeye güvenir, ona teslim eder kendini “sakin ol” der.
Bu yüzden ikisi arasındaki farkı algılayabilmeyi öğrenmeliyiz. Zihnimizle mi yaşıyoruz ruhumuzla mı? Ortaklaşa bir denge içindeler mi, yoksa çekişme halinde mi? Yaşam denizinde rotayı belirleyen kim; zihnimiz mi, ruhumuz mu? İç huzuru bulmamız dileğimle. İyi OLun
Not; bir an düşündüm, “Yazıya konu olan zihin ve ruhun gözlemini yapan ve kaleme alan bu “Ben” hangisi bu durumda?!”
Zihin ruhun şeytanı ve beden de mahpushanesi gibi. Hal böyle olunca ruh kurtulmaya çalışıyor bu yolculuktan ama her neyi amaçlıyorsa onu aşmak için de gelip giriyor bu absürt döngüye. İyi OL’mak gerek… Çok daha iyi…