“Sevgi, yaradandan dolayı yaratılanı sevmek.” Bu bir çoğumuzun ağzına pelesenk edilen bir kelime ne yazık ki. Lakin öylesine denilen, hissedilmeyen bir kelime olmamalı sevmek. İnsan, kendi özünde olan mayasına geri dönebildiği zaman mümkün olan bir hal, hissediş dersek eyvallah kabulümüzdür.
Tabii ki sevmek demek beşeri sevgi değil sadece. Beşeri sevgide menfaati olanlar da seviyorum diyebilir, kendini feda edenler de feda edip kar bekleyebilir, bunların hiçbirisi sevgi değil bende.
Bir çoğumuz koşullu sevildik, sevdik. Hep istekler, olma hali, beklentiler içinde kayboldu insan evladı. Ben, sen hepimiz illa karşılığında bir şey yapmak, yapılmak, beklentisiyle zannettik zanlar içinde kaldık.
Anne ve babalarımızda da suç yok ki, onlar da öyle öğrendiler sevmeyi. Hiçbirimiz masum değiliz sevme konusunda. Hele ben, hiç sevgiyi bilmeyen, hissetmeyenlerin en başında olanlardandım bir zamanlar.
Karanlığın içinden geçerek, nefret ve öfke ejderhalarının cehenneminden geliyorum. Onun için sevgiye kavuşmak, dönüşebilmek sadece bir tek laf ile, söz ile olacak bir şey olmadığını da deneyimleyenlerdenim.
O hakikatimden çıkandır, özümden dökülenlerdir kalemime. Sevgi zannettiğimiz şey, beklentilerimizle, sevginin özümüzdeki ilk tohumunu unutmak haline gelen içi boş bir kelime mi acaba ne dersiniz? Bir çoğu koşullu sevgilermiş bende geçmişte yaşananlar.
‘Ben’ diye bir şey kalmayıncaya kadar, hayat öğretmeye devam eden canlı kütüphane oldu hep bana. Ta ki eski ben tamamen yok oluncaya kadar sürdü bu sahte sevgi hallerim.
Bir çoğunuzun içinde ya da dışında bu zanlar var hissediyorum, biliyorum, görüyorum. Hepimiz zamanla bunları fark edip, özümüzü anımsamaya başlayınca da, sevgi tanımını değiştiriyoruz kalbimize gelince. Her şeyi sevmek mümkün değil tabii ki, sen, ben kendimizi sevmeden hele hiç mümkün değil.
O zaman adını değiştirelim bence bu kelimenin. Adı hoşlanmak ya da hoşlanmamak olsun, o yediğiniz, ya da yemediğiniz yiyeceklerin. Ya da insanların ya da dışarıda sevdiğinizi zannettiğiniz ne varsa…
Adı sevgi olmasın yani. Onu sevmiyorum, onun düşüncesi bana uymuyor, o kaba, o kibirli. Onun yerine davranışlarından hoşlanmama ve sağlıklı sınırlarını bilmeyen olarak değiştirince iyi gelir belki kalbine bir dene.
Belki de o hoşlanmadığın insanın bir parçası sende de var gizli diplerinde ruhunun. Bilmiyoruz ki, biz kendimizi tam anlamıyla biliyoruz mu ki, başkalarını iyi bilelim? Onu sevmiyorum derken, aslında onda var olan, sen de var olan Yaradanı da sevmiyoruz demek. Onun için Yaradanı sevmemek yine bizim O’na bakış açımız, O’nunla ve varlığımızla olan ilişkinin derinlere gömülü kalması bence. Hoşlanmak, hoşlanmamak daha iyi bir kelime belki de ne dersiniz? Kolaycıktan, aceleyle seni seviyorum deyip hakkını vermemek önce kendine, sonra diğerlerine hakkıyla davranmamak, bence hiç güzel bir şey değilmiş. Ben öğreniyorum hayat kütüphanesinden, dönüşüyorum Özüme her an, her saniye şükürler olsun.
Onun için kalp önemli, kalbe gelmeden (Kalp çakrası ya da benim terimimle ruhun evi) titreşmeden olmuyor. Kalp titreşince, nefretler, sevgisizlik yerini birazcık hissetmeye bırakınca gidiyor. O ilahi Sevgi, zihin boyutundan geliyorsa, anlatılamıyor kelimelerle, kelimeler özden değilse, kalbe inmemişse, sözden sadece geliyorsa tam oturmuyor insana.
Kalbin de mutmainlik olmadan hissedilmiyor işte gülüm. Hissedince merhamet kapısı, şefkat kapısına doğru üstlere yolculuk başlıyor. O kalp sevgiyle istila edilebilir o vakit, derinliklere dalmak gerek. En güzel inciler, en derinde olanlardan çıkmıyor mu?
Sevgi ilahidir diyebilirim artık, bu benim hissettiğim, derinden gelen ve hiç gitmeyen bir içsel, sebepsiz mutluluk hali, sonra o hal içsel huzura bırakıyor kendini.
Şefkat geliyor ardından ve sonra Aşk…
Aşk istila ediyor her zerreni…
Asıl Sevgili Ben’im diyor, putlarını yık, indir sahte sevgileri tahtından.
Bu sesi işittiğim zaman başladı Aşk’a yolculuğum.
İyi ki de sevgisizlikten, kimsesizlikten, aşksızlıktan gelmişim der mi insan?
Der, karşınızdayım işte diyorum.
Aşk Allah’tır, Yaradan’dır, Evren’dir, Kainat’tır, isimlere, şekillere değildir artık meyletmem, bu Gülay için böyle sevgili arkadaşlarım. Allah da sen de var olandır
Senden öte olandır, demiyor mu kelamı ile sana şah damarından da yakınım diye?
Kendini bilmeden, tanımadan, sevmeden Kalp Aşk ile istila edilemiyor ne yazık ki.
Hep dışarıda arar durursun Gülay gibi, oyalanır durursun, aradığında seni arar durur.
Ta ki Özüne dönünceye kadar sürer gider bu arayış.
Arayışları insanların, dosdoğru Aşk’a olsun inşallah
Ol Der ve Olur
Aşk’la
Sevgimle
Sevgiyle dolsun tüm yürekler kin nefret yok olsun …
sevgiye dair farklı bir bakış açısı, kaleminize sağlık ☺️✌
Sevgili Seyyan teşekkir ederim Öz Sevgi bizden bize gelwn. Hissedişsel hep daim olan
Kimse bizden Onu alamaz
Seviliyorsunuz
Sevgimle
Ah o sevmek ve sevgiyi bilmek halleri… İnsan çocuğunun yaşam yolculuğundaki hem en büyük eksiği hem de an çok aradığı ve bulmak istediği şey. Aslında aramaya ve bulmaya gerek olmayan, kendi varlığında tezahür edebilen bir duygu iken, arayışlarda iyice yitip giden ve umutsuzluk çoğaltan bir duygudur Sevgi. Onu süslü kelimeler ile o kadar net ve cafcaflı tanımlayabiliyoruz ki iş yaşamaya gelince beceriksiz bir ahmak gibi bozup dağıtabiliyoruz. İnsan olmak zor zanaat, sevgiyi bilmek daha zor, onu büyütüp yaymak ise tanrının işi ya da tanrısallaşmanın diğer adı… Kalemine yüreğine sağlık Gülay
Sevgili Murat, Güzel İnsan
Sağ ol var ol. Senin de yorumların, emeğin için ve yazılarımızın daha çok insana ulaşılmasına aracı olduğun için ayrıca teşekkürler .
Sevgiyle