Bizi diri diri toprağa gömdüklerinde hiç acımazdı içimiz. Cehalet ve ilahsızlık bürümüştü içlerini, aldırmazdık. Yüzyıllar geçti… Birçok şeyin kendisi de, adı da değişti, sandık. Bir bizim adımız değişmedi, aynı kaldı adımızla kaderimiz.
Babaya köle olduk, ağaya kul olduk. Çocuk olamadan kocaya hediye olduk.
Beni ağabeyim vurdu. Sisli bir akşam üzeri geç kaldığım için eve, nasip etmedi evden içeri girmeye. Erkekliğini bende bildi. Oysa ben erkek değil, henüz kadın bile olamamıştım ki. Kıydı hiç yere canıma…
Beni babam boğazladı. Bir gece yatağımda uyurken beyaz geceliğimi ala boyadı, kefenim eyledi. Sırf sevdalım bir erkeğe gece telefon mesajları ile yürek dağladım diye. Birkaç sevgi dolu sözcüğü delil kıldı katlime.
Beni kocam astı. Bir sabah okula gönderdikten sonra yavrularımı, dönmüş gözleri ile geçirdi urganı narin boynuma. Ağzından çıkan köpüklerden anladığım kadarıyla çalışmak istememin hayra alamet olmadığını tekrarlayıp, duruyordu. İki göz evimin ortasında tavana astı bedenimi iki gözüm açık.
Ben sokak ortasında bıçaklandım. Ben av tüfeğiyle öldürüldüm. Ben yastıkla boğuldum. Ben dövülerek, tekme tokat darbeleriyle…
Ben Fatma. Ben Sevda. Ben Ayşe. Ben Dilek. Ben Fidan. Biz niceleri…
Ben kadın… Bazen de küçük bir kız, ama hep insan…
Namus ne değildir, biliyor musunuz?
Sadece kadın bedenine bağlanmış bir değerler bütünü olamaz namus. Namuslu bir insanın önce hayata karşı bir duruşu, ilkeleri ve omurgası olmalıdır. Kaypak ve kaygan olmamalıdır.
Kendi ayıplarını örtmek için ucuz kahramanlıklar göstermektir, en büyük namussuzluk.
Resmi kayıtlara göre namus ve töre kavramı içerisinde değerlendirilebilecek, son altı yılda işlenen bin doksan bir adet cinayet olayı bulunmaktadır. Bu cinayetlerin psiko-sosyoloijk sebeplerinin yanı sıra en önemli nedeninin ise kadının toplumda kendisine biçilen rollerle ilgili olduğu belirtilebilir. Kadınlarımız hayat sahnesinde kurban rolündedirler.
Kadınlar katlediliyor. Hala görmezden mi geleceksiniz?