Bilmek son duraktır

Bilgiye dayanmayan ve araştırmadan yoksun bir şeye körü körüne inanıp kabullenmek fikri beni korkutuyor. İnsanların genel anlamda değişik konular hakkında bilgiye ulaşma şekilleri, kabullenip inanca dönüştürmeleri ve kesinlik kazanan görüşleri beni endişelendiriyor. Bilmek son duraktır. Asıl sırası araştırmak, öğrenmek, anlamak ve nihayetinde bilmektir.

Bilmek son duraktır

Bilgi konusunda aradığım her şeyin içimde olduğunu öğrenmek nedense beni henüz iyi hissettirmiyor. Evren içimde, Tanrı içimde, herkes ve her şey içimde ama tam olarak nerede? Bilmiyorum, bulamıyorum. Kendimi arayış yolunda ilerlerken bazı şeyleri yaşayarak öğrenmek bana iyi geliyor, uyanışıma yardımcı oluyor. Tam olarak uyandığımı düşünmüyorum fakat ayakta uyumadığımdan da eminim. Çoğu zaman kendimi kendime hatırlatmak için çaba gösteriyorum. Ardından çabasız bir çabayla kendimi bulacağımı hatırlıyorum. Hiç düşünmeden, çaba göstermeden olmak haline gelemedim.

Bir yer vardı aradığım, orayı bulmak istiyordum. Ve cevaplarımı Budist olmayan Buda veya İsevi olmayan İsa’da aramaktan çoktan vazgeçmiştim. Amaç Buda veya İsa’nın kendisi olmaktı. Aksi halde bu da, şu da olmaya çalışarak, o daldan bu dala konarak budala olmak kaçınılmazdı. Aslında kendim olmaktan bahsediyorum… Bu kişileri idolize etmek yerine idealize etmeliydim. Kişiyi değil, varmış olduğu mertebeyi göz önüne almalıydım. Ancak o zaman kendi potansiyelime ulaşıp onu değerlendirmek fırsatını yakalayabilirdim. Kişilerin ya da bir akımın takipçisi olmaktan öte kendim olmalıydım. Cevabı kendimde bulmalıydım. Bunu idrak ettim.

Bilmek son duraktır

Yaşam, doğumla ölüm arasındaki yoldur, yolculuktur. Bu yol bir sarkaca benzer; iki ucunda birbirinin zıtları mevcuttur. Mutluluk ve mutsuzluk, doyum ve doyumsuzluk gibi tek bir sarkaç bir sürü düaliteyi içinde barındırır. Bizler iki uç arasında gidip gelmekteyiz her gün, hatta her an. Mutluyken mutlu olduğunun farkına varır mısın? Atlayıp zıplarken “Nasıl da mutluyum” diyen kaç kişi gördün? Ancak mutsuzken mutsuzluğunu anlata anlata herkese bulaştıranları gayet iyi bilirsin. Peki, ben mutlu olduğumu nasıl anlayabilirim? Bunun cevabı karşıt bir soruda yatıyor. Aklıma estikçe kendime “Ben şu anda mutsuz muyum?” diye sorarsam ve “Hayır, mutsuz değilim” diye cevaplarsam, mutlu olduğumu anlayabilirim. Aksi halde mutluluğu üzerinden zaman geçtikten sonra hatıralardan anımsamakla yetineceğim.

Gülmenin sonu ağlamak, ağlamanın sonu gülmek, barışın sonu savaş, savaşın sonuysa barıştır. Her şey birbirini zıddıyla var eder. Ve doğumun sonu ölümdür… İşte bu yüzden yeniden doğmak için ölmek gerek. Ölmeden ölmek içinse uyanmak gerek. Öyleyse uyanan kişi ölecek, ölünce tekrar doğacaktır. Bir uçtan diğer uca doğru yol almak kaçınılmazdır.

Mutsuzluğu tatmadan mutluluk anlaşılmıyor. Anlaşılamaz. Fakat çoğu zaman ne orada ne buradayken şimdi bulunduğumuz yeri anlamak da zor geliyor. Ben sürekli arada bir yerdeyken ne mutlu ne mutsuzum. Yani ortalardayken, uçlarda değilken aslında dengedeyim. Ortadayken hiçbir şey olmuyor gibi düşünmek yerine uçlarda olmadığımı kendime hatırlatmayı tercih ediyorum. Bu iyi mi kötü mü emin olamıyorum.

Bilmek son duraktır

Cennet mi cehennem mi? Şu an neredeyim? Sonra nerede olmak istiyorum? Bunların cevabı benimle ilgilidir. Uçlardan biri aktifken diğeri pasif olmak durumunda, yani ben aynı anda hem cennette hem de cehennemde olamam. Uçlar dışında kalan yerlerse nötr yani tarafsız zeminlerdir. Araftır… Hayatın tadına varmak, kanımca uçlarda yaşarken oluyor. Uçlarda olmadığımda deneyimlenen şeyin farkındalığı azalıp yok olabiliyor. Aradığım tam olarak bu yerdi işte. Hiçbir uç fikir veya davranışın olmadığı o meçhul ve meşhur yer. Aslında tam da içindeymişim çoğu zaman, haberim yokmuş. Hatta hep oradaymışım, bilmemişim.

O kadar uzun bir süredir aramış olduğum bu denge ve düzenin hâkim olduğu yeri bulamayışımın sebebi onun içimde oluşuydu ve benim de O’nun içinde olmamdı. Bir şeyin içindeyken onu göremez ancak dışına çıkınca fark ederiz. Ben bugün itibarıyla kendimden dışarı çıktığımı biliyorum, aradığım huzur dolu teklik yerinin içindeyim ve tadını çıkarmaya niyetliyim. Her şeyi, herkesi Gözlemleyen Bir’i var. Gözlemciyi gözlemlemek, dışarıdan kendimi izlemek ve sürekli kendimi hatırlayıp kendime hatırlatmak güzel bir duygu…

Duruma yeniden baktığımda uçlarda hiç yaşamamış kişilerin benim en son keşfettiğim orta yerde hazır beklediklerini görüyorum. Hep oradaydılar. Orada duruyorlardı. Pek çok insan var hem de. Sürüden olan insanlar. Peki, ben dönüp dolaşıp yine herkesin olduğu bu yere gelerek tekrar sürüye mi katılıyorum? Sürüden biri mi oluyorum acaba? Kesinlikle hayır. Fark şurada. Farkındalık varsa olduğun yeri bilirsin; farkındalıktan yoksun isen ne nerede olduğunu bilirsin ne de nereye gideceğini bulursun. Olduğu yerin aradığı yer olduğunu bilmeyen kişi hayatı deneyimlemeden günlük akışın içinde olur. Yuvarlanarak giden bir akıştır bu. Evrenin verdiklerinin akışında olmaktan, onları karşılayabilmekten çok uzaktır. Artan bilgi ve yükselen bilinç seviyesiyle sürüye geri geldiğimde ben artık sürüden değilimdir. Değişmiş biriyimdir. Değişimin süreklilik arz etmesi için dairesel bir olguda olması gerekir, bu da dönüp dolaşıp başa gelmekle mümkün. İşte bu yüzden ben yeniden kendimi sürünün içinde bulduğumda diğerlerinden farklı olarak kıymetini bilmedikleri yerin tadını çıkaran kişiyimdir. Her gün, her dakika, hatta her an… Hem sürüde içindeyim hem de sürüden değil dışındayım. Ben artık sürünün kendisiyim.

Bilmek son duraktır Eddi Anter

Ara sıra haddimi aşıp Tanrı’dan hesap sormak cüretini de gösteriyorum. Gizlice ettiğim dualarımda, arzu ve isteklerimi hak ettiğimi dillendirip beklentilerimin karşılanması gerektiğini savunuyorum. Her gün değişen kaprislerimi sıralarken kendimi de sorguluyorum. Yapmam gerekip yapmadıklarımı, yapmamam gerekip yine de yaptıklarımı gözden geçiriyorum. İnanç ve güvenden ötesi nedir diye soruyorum. Yanıt yok. Cevapsız bırakıyor beni. Kendi halimde, kendimle baş başa tuhaf bir yüzleşmenin içinde kalakalıyorum. Acizliğimi görmeme rağmen diklenip başkaldıracak ufak bir gücü hala kendimde buluyorum.

Sonuçta ne Tanrı’ya ulaşıyorum kendi içimde ne de Tanrı kendini deneyimliyor bende yeterince.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir