Zihin, belirsizlere, ucu açıkta kalmış, adı konmamış şeylere tahammül edemez; anlam ve kavram girdaplarına dalar, yarattığı senaryolarla eksik parçaları tamamlamaya çalışır.
Hayatı anlama arayışı tam bir hüsrandır ki siz bunu zihinle yapmaya kalkışıyorsunuz; o zaman işin içinden hiç çıkamazsınız çünkü o, bu çaba içinde çeşitli kavramlar yaratır ve siz nesnellikten iyice uzaklaşırsınız.
Öğreti diye önünüze koyulanlar, tıpkı Nasreddin Hoca’nın eşeğine ters binip doğru yöne gittiğini zannetmesi gibi, sizi yolunuzdan 180 derece öteye atarlar çünkü her biri kendi gerçekliğini dayatacak, sizi anlam ve kavramlara boğarak yine ikilikte tutacaktır; bu anlamda hakikati göstermekten çok uzak ve yetersizdirler.
Sözün özü şudur ki; zihni besleyen, zihne iyi gelen hiçbir öğreti hakikate ulaşmanızı sağlayamaz çünkü iki cambaz bir ipte -aynı anda- oynayamaz, zihnin olduğu yerde hakikat, hakikatin olduğu yerde de zihin olamaz…