Hepimize kolay gelen şeyler var ve hepimizin altından kalkamayacağımızdan korktuklarımız… Beni gün içinde bu korku birkaç kez yoklar. Ya şöyle olursa derim. İçim ürperir. Bir müddet bununla kalırım. Etrafım kalabalıksa çaktırmamaya çalışırım. Derken bir rahatlama gelir. Bir yolu bulunur derim.
Birkaç kere de her gün, bir huzur dolar içim, bir şükran duygusu… Böyle anlarda içtiğim su, bir yaz gününde, kurumuş boğazıma dökülen şelale gibi gelir. Gülümserim. Yediğimden aldığım tat, o denli iyi hissettirir. Hatta bazen keyifli keyifli sağa sola sallanmaya başlarım. Benim için mutluluğun bir şey yemek veya içmekle büyük ilgisi var. Bazen bundan aldığım hazzı sevişmeye tercih ederim.
Böyle anlarda gözlerimi kapatır ve derin bir nefes alırım. Nasıl şükredeceğimi, kime teşekkür edeceğimi bilemem. Öyle çok kişinin hakkı var ki huzurla içtiğimiz su, yediğimiz yemek, kapısını kapatabildiğimiz ev, yorganımızı üzerimize çekip rüyalara dalabildiğimiz yatağımızda… Belki bu yüzden, olabildiğince paylaşmak isterim. Benimle paylaşan, beni cesaretlendiren, bana güvenen yol arkadaşlarım olmasaydı, bunların hiçbiri olmazdı. Belki bu yüzden bana sahip olduğum her şey emanet gibi gelir. Canımız bile öyle değil mi? Bir gün sahibine iade ediyoruz. Eşya el değiştiriyor.
Bana sahip olduklarım, hediye gibi gelir. O benim emeğimin karşılığı deyip geçemem. İnsanın rızkını insana getiren bir ağ var. Bu ağı oluşturan ve bizi bunun bir parçası olmaya hazırlayan bir yolculuk…
Bir bakmışsınız dağ sizin taş sizin, bir bakmışsınız iki karış kefen, iki metrelik çukur… Geriye kalan, tüm bunlar hâlâ sizin hizmetinizdeyken paylaşabildikleriniz oluyor. Karın, vazgeçmediğiniz müddetçe, bir şekilde doyuyor. Hatta üstüne bile koyuluyor. Koyan koyuyor. Bazen aç da kalınıyor, boğazınızdan geçen kuru ekmeğin mutluluğu, hüzün veriyor.
İki önemli soru olduğunu düşünüyorum. Birincisi nerede olduğumuz? Burada neye sahip olduğumuz? Hangi yeteneklerimiz? Ne gibi birikimlerimiz? Bunları nasıl değerlendirebiliriz? İkinci soru ve bence en önemlisi: Nereden başlayabiliriz? Hazır mısınız?
Merhaba Sevgili Hüseyin Bey
Ne güzel dile gelmiş ruhtan kaleme yine dökülmüş inci inci.Ruhunuza gönlünize sağlık.
İlk satırlarda kendimi gördüm, insan ruh hazzına ulaşınca her şeyin hazzı bir başka oluyormuş, bunu hissetmekle artk tadıyorum çok şükür. Her an her şeyin geçiciliğini kendimden kendimee hep anımsayan, idrak eden hallere gelebildim şükür. Dediğiniz gibi her yenen lokmanın teşekküründe olabilmek ne güzel, ne büyük bir zengiinlik.
Bu tatmin olmuş ruh halleri, mutmain olan kalp ile bir hissedince İlahi Aşk’ birliğinde olunca da ne eski sevişmeler eski sevişme, ne de eski yemek yemeler, yemek yeme. Hiçbir şeye açlık kalmıyor ruh doyunca. Her şey Aşk’da kaybolup eriyip gidiyor sanki . Nasıl anlatılır bilemiyorum, kelimeler kifayetsiz kalıyor şu anda. Siz hissedersiniz, aynı kelimeleri konuşandan ziyade aynı hisleri, hissedenler, yaşayanlar anlayabilir, anlaşabilirler değil mi?
Sevgiyle
Aşk’la kalın