Evrenin değişmeyen en önemli gerçekliği ve onun temel tınısı birincil sırada sevgidir desem bu konuda yanlış bir şey söylemiş olmam. Bizde diğer mahlukatların evrimleşmesi sonucunda insan olarak koşulsuz sevgiyi sunabilmeyi deneyimlemek için, evrenin küçültülmüş haliyle varoluşun gerçeğiyiz.
Çevremizde ve ilişki ağımız içinde olan eş, dost ve en yakınımızdakilerin, hiçbir şekilde onların bizim kendi öngörülerimizin sunduğu kalıba girmelerini, onlara bir zorunluluktur şeklinde dayatarak düşünmemeliyiz. Biz başkalarını kendimiz gibi olmaya, onların doğal hallerinde değil de bizim istediğimiz gibi olsun diye çabalayarak değiştirmeye kesinlikle çalışmamalıyız, sadece oluşan ilişki ağında ortak noktalarda paylaşım ve uyum sağlayan karşılıklı anlayışla toleranslarımızı öne ve ortak noktalarımız üzerinde olgunlaştırarak ilişki ağımızı doruğa çıkartmalıyız.
İnsanların karşılıklı oluşan ilişkilerindeki birlikteliklerin gerçekle yüzleşmeleri, herkesin en yapmacıksız olduğu bir an‘da en çok ve gerçekçi bir halde net olarak ortaya çıkıyor. Zaten oluşan yakınlaşmanın, akabinde gelişen birlikte olabilecek tüm alanlardaki paylaşımın, ortak paydanın, karşılıklı toleransın zevki de ondan sonra gelişip kendi gerçekliğinde yol bularak olgunlaşıyor. Yoksa zaten önceden bireylerin kendisi için koydukları kurallar ve yapının öngörülebilirliği içindeki ilişki, rutin kıskacına takılır ve yaşamı tamamen siyah beyaz bir film halinde öte gidemez.
Her insanın doğal yapısının korunduğu renkli bir film halinde hayatın geçmesini istiyorsak, herkesi ve hayatı beklentisiz ve olduğu gibi deneyimleyebilmeyi önemle ve sabırla kendi gerçekliğimizle birlikte öğrenmeliyiz. Her şeyin bir ve bütün içinde olduğunu farkındalığımızla öne çıkartarak görebilmeliyiz.
Hiçbir şey ve hiçbir olgunun sebep ve sonuçlarını insanın kendi içindeki soru ve cevap kadar berrak sonucu aktaramaz. Tıpkı hiçbir şeyin varoluşun kendi gerçekliğini karartamadığı gibi…