Hayat seni incitecek! İncinen ruhun olmayacak! Ruh incinmez, akar su gibi ve aktıkça arındırır.
Benliğimiz, kendini korumaya çalışır. Çünkü o sınırlıdır, sınırlarıyla vardır. Ruhsa sınırsızdır. Her şeyde ve herkestedir. Her şey ve herkes de ondadır.
Kaybolmuş hissettiğimiz zamanlar, kendimizi bulmaya daha yakın olduğumuz zamanlardır. Cesaretle bizi çağıran o sese doğru yol almamız gerekir.
Kalbimiz bu çağrıya kulak verir. Düşlerinden uyanabilirse zihnimiz, olduğunu kabul ettiklerini bir kenara iter ve onların, nasıl sandığı gibi olmadığının sularında gezinir.
Ay ışığı, insan ruhuna hediyedir; çünkü ondan, yaşamın ışığı, süzülerek bize gelir. Bu bir dans gibidir. Sizi ona eşlik etmeye zorlamaz; çünkü onun dansı sizin dansınızdır, sizin dansınız, onun dansı… Gördüğünüz, etekleridir ruhunuzun… Bir bakmışsınız açılmış dört bir yana, bir bakmışsınız toplanmış bir kenara…
Ruhunuzu besleyin! Yerle, gökle besleyin! Yıldızlar korosuyla, çiçeklerin kokusuyla, kelebeğin kanatlarıyla, bir kuşun sohbetiyle, bir pisinin sevilme isteğiyle… Onlar sizin isminizi cisminizi önemsemez. Sadece çarpan kalbinizi, aldığınız nefesi, sıcaklığınızı, bir de ne kadar temiz olduğunuzu yani ruhunuzun sularının akarak bedeninizin kıyılarından, ne kadar özgürce denizlere, okyanuslara açıldığını… O kadar konuşurlar sizinle, siz onlardan o kadar dinleyebilirsiniz kendinizi…
İşte bu yüzden, hayat bizi incitmeyecek, büyütecek! Ruhumuz, bedenimizde daha özgürce dans edecek! Sesini duyacağız yaşamın, yaşayanın ve yaşayacağız onda, sonsuza yelken açıp beden dediğimiz bu kıyıdan, açılarak denizlere, okyanuslara…
Gülümsediğiniz kıyıyı sevin! Çünkü o kıyı yolunuz, o kıyıdan yol aldığınız yuvanızdır. Ekmek taneleri değil, yıldız taneleri bırakarak geldik buraya, oraya onları takip ederek döneceğiz. Şükür ki kardeşimiz, kardeşlerimiz, hep yanımızda… Sandığımızdan çok daha büyük bir aileyiz ve birbirimizi, ancak gözlerimiz karanlığa alıştığında görebiliriz. Çünkü içimizdeki ışığı ancak o zaman yakabiliriz.
Yakanlara selâm olsun!