Son zamanların en zombi cümlesi oldu bu iki kelime. “Dünya planı” yeni nesil farkındalık ustalarının diline pelesenk olmuş durumda. Bu plana göre, bize biçilen roller arasında zamanın kavramsal karmaşası içinde yer alan zihin beden ikilisinin yaşadığı her şeyin organize bir şekilde ilerlediği ve insanlığın da bu iki deli (zihin-beden) arasında kalarak, gerçek yolunu bulamadığı şeklinde felsefik sözler söyleyip, aşramlarında yoksulluktan ve acıdan uzak hayat yolculuğuna devam etmekte.
İnsan hayatını kaotik bir yolculuk olarak tanımlayan ve yaşanan her duyguyu da kendi bilgelikleri ile çözeceğini iddia eden bu yükselen gurular günün sonunda kendi acısıyla ve başarısızlığı ile ortaya dökülmüş yüzlerce belki de binlerce enkaz yaratmakta. Başarmaya yüz tutanlar da daha çok mürit ilişkisi başlıyor. Ne gariptir ki binlerce yıldır yolculuk hikayeleri anlatılır ve insanlar binlerce yıldır aynı hataları yapmaya devam ederek hem bu tarz insanları besler hem de onlar üzerinden dinler üretir durur.
Anne ve babasından yeterince destek görmemiş, baskı ve eziyet görmüş, onaylanmamış, sevilmek için sürekli vermek zorunda kalmış, değersizlik duygusu ile boşlukta kaybolmuş ve gerçek duygusunu içe bastırmış olan ve arayışa giren bu insanlar kendi varlıklarını anlamlı hissettirecek cümleler kuran ama bu cümlelerin yanından bile geçemeyen bu insanlara tapmayı ve onları ilahi bir yere taşımaları, kendi gerçekliğini fark edememiş olmalarından kaynaklanabilir mi? Siyasetçilerin yaptığı dil oyunları ile bu efendiler de bu insanları kullanmıyor mu sizce? Birçok efendinin sohbetini izleyin sosyal medyadan, yerli yabancı hepsi boş hatta bomboş konuşuyor. İnsanlar bir şeylerin etkisi altında bu sohbetleri pür dikkat izliyor. Jim Carrey’in Yes Man filmini izleyin orada bu konu çok güzel işleniyor. Hayatımızı, bilgeliğine inanıp yönlendirmeye kalktığımız bu insanların ne derecede dürüst olduğunu da buradan yola çıkarak görebilirsiniz.
Dünyada başkasının iyiliği için yola çıkan İnsan sayısı çok fazla ama onlar sorumluluk alıyor ve mürit yaratmıyor kendine. Gerçeklik de bu değil midir? Yolda olana bir el feneri verirsin ve çok istiyorsa bir harita bırakırsın kendi yoluna. Tapınak gibi mekanlar inşa edip onlarca ve yüzlerce insanı oraya çekip “Mutluluk içimizde” demek ne kadar özgürlükse. Bütün bunları görüp, ışığı yaktım seni görüyorum demek de o kadar özgürlük olmalı.
Kaba tabirle biraz sosyoloji ve felsefe tarihi okursanız ve yanında da sanayileşme ve kapitalizm hakkında ki yakın dönem gelişmelere bakarsanız, tüm bunların sistematik bir oyun olduğunu anlayacaksınız. Çünkü sistem; sizin neye nasıl inanmanız gerektiğini siz farkında bile olmadan öğretmenin binlerce yolunu bulmuş ve bunu da her gün geliştirerek uyguluyor. Eğitim sistemini, dini inanış kalıplarını, yaşam formunu ve daha birçok şeyi sistematik bir şekilde yeniden yapılandırıyor. Tanıdığınız bir guru ya da kişisel gelişim üstadı var mı? Sömürüden, emekten, çocuk tecavüzlerinden, kadınlara uygulanan şiddetten, dünyayı kirleten sistemden bahsedip onu düzeltmek için mücadele eden, insanlara akıl veren ve yönlendiren.
Ah şunu duyabiliyorum, bunlar illüzyon ve ikilik, senin aynan çatlamış onu düzelt diye ama bunu okuyup bu cümleye kadar inen siz de şimdi bununla yüzleştiğiniz için, sizin de aynanız çatlamış ve illüzyon perdeniz aralanmış olabilir.
Haydi biraz dürüst olalım kendimize, bizi gerçekten değerli hissettirecek olan şey birine bağlı olmak mıdır yoksa özgürce kendi benliğimizi yaşamak mıdır?
Kusurunu apaçık gördüğünüz birini göz göre göre nasıl görmezden gelip, sizi onaylamasını beklersiniz ve onun bir cümlesi ile kendinizi anlamlı hissedersiniz?
Siz bu kadar değerli ve özel iken nasıl olur da başkalarının hikayesinde kendi anlamanızı arar durursunuz?
Uyanın ve çekin tüm varlığınızı bu enerji emicilerin ellerinden. Siz özelsiniz en özel üstelik…