Hayatımızın her bir nanosaniyesi, enerji ve ışık seviyesinde, bir kitap gibi kayıt altında, rüyaların dahi, ayni sistemle işleme tabi olması mümkün. Kişisel kayıtlar, fiziksel, psikosomatik ya da psikolojik rahatsızlıkları şifalandırmak için kullanılabilir mi?
Teozofların ”Akasha” adı ile andığı alan; tüm kodların bir ether alanında ”Sonsuz Hafıza” halinde güncellenişidir. Eylem, düşünce ve sesler her tür yoğunluk derecesinde titreşimler biçiminde, ilahi bir arşiv düzenine eklenmektedir. Okültizm açısından, sonsuz hafıza kayıtlarının insan ile ilgisini tanımlarsak; ”insan yolculuğunun, her özgün frekansı, yüksek bir bilinç boyutuna şifrelenerek gizlenir” diyebiliriz. Fiziki alemde meydana gelen eylem ve düşüncelerin göklerde kaydedilmesi, kutsal kitaplar öncesindeki düşünüşlerde de ele alınmıştır.
Evrenin Belleği’ni betimleyen ‘Akasha’ Sanskritçe bir kelime. Bilinç eğer, İlahi Birliği tanıyarak evrensel bilinç durumuna geçebilirse, kimi zaman astral bir düzlemde faaliyet göstererek, kayıtlara ilişkin aydınlanma sahibi olabilir.
Medyum, şifacı ve kahin Edgar Cayce (1877-1945) Akaşik Kayıtları okumak için, bilincinin erişim iznine ulaştığını iddia ettiği bir uyku durumuna giriyordu. Böylece, bir diğeri notlar alırken, Cayce bilgiyi iletmiştir. Uyanınca, söyledikleri konusunda fazlaca bir şey hatırlamıyordu. Kırk üç yıl boyunca, Cayce günlük Akaşik Kayıt okumaları vermiş, sağlık ve maneviyat ile ilgili binlerce soru cevap ve bilgi birikimi oluşturmuştu. Çok sayıda hasta tedavi etmişti. Boston Klinik Araştırma Kurumu onun tedavi yöntemleri üzerine raporlar hazırlamış, The New York Times 1910 yılında sayfalarını ona ayırmıştı. Kimi zaman, yaşayan herhangi bir insan beyni ile ilişki kurabildiğini, bu bilgilerle, teşhis ederek, ilaç verebildiğini söylüyordu. Muhtemelen, bütün ilimlerden, tıpkı kütüphaneden ilgili bir kitap seçip bakarmış gibi inanılmaz hızla yararlanabiliyor, kehanetleri daima yerini buluyordu. Cayce Vakfı, hala onun adını yaşatarak, çalışmalarını sürdürüyor.
Vücut, şuur ve tin birdir; mevcut varlıkta, evrensel ilahi gücün parçası halinde bulunmakla beraber, her tür ruhsal çalışma ile sağlanan gelişme düzeni, ektiklerimizi de biçtiğimizi bildiriyor. Davranışlarımız şansımızdır, zihinsel ve ruhsal karışıklıklar ise, bütünlüğü pasifize ederek, sıklıkla bedeni rahatsızlıklarımızı kurgular.
Akaşik kayıtlara erişenler, geçmişin kalıplarına bakabilir, zamanın bambaşka bir tanımına varabilir. Aniden aklımızda beliren parlak bilgileri bazen akaşik kayıtlarımızdan alırız, kimi olumsuz durumlarda da, negatif frekansların bir kısmını bu kayıtlardan çekebiliriz. Bilinçaltı, bu kayıtların etkisi altına girdiğinde, olayları tekrar yaşayabilir. Genel kayıtlar, tarih boyunca yaşamış insanların bilinçaltından toplanmış frekanslar koleksiyonuna dairdir.
Antroposofi, ilahiliğin insanoğlunda varoluşunu sembolize eder. İnsan olmanın bilinci, ruhani bir bilim gerektirmektedir ki; anthropos (insan) ve sophia (hikmet) bir arada açıklansın. Böylece bilgeliğe adanmış kişi, arınmış yüksek bilinç halinin erişebileceği ‘sonsuz hafıza’ya dair bilgileri keşfedebilir.
Birçoğumuzun akaşik kayıtlarla kurabildiği ilişkiler var. Bazı insanlar, kişisel büyüme ve gelişme için kendi kayıtlarına planlı olarak ulaşmaya çalışırken, diğerleri, çeşitli ruhsal ihtiyaçlara verdikleri değer sayesinde erişimi sağlayabilir. Astral seyahat yöntemleri dahi, akaşik kayıtlarımızın yazılı olduğu planların, oluşlara aktığı sınır alana yakınlaşma olanağı sağlar. İbadet, dua geleneği; kelimelerin ışık ve ses titreşimlerini kullanma olanağı verir. Hipnoz ve Reiki gibi uygulamalar, meditasyon, sembollere yoğunlaşma, ışık bedeni oluşturma çalışmaları, akaşik kayıt okuma ilişkilerine başlangıç için uygundur.
Geçmişte yalnızca üstadların kullanabildiğini düşündüğümüz birçok özelliği kazanmamız, bilgi çağında, biraz çaba ile daha yakınlaştırılmıştır.
Aslında ilgilenenlerin tümü, öz kaynaklarını, seçimlerini ve yürüdükleri ruhani yolları geliştirmeleri açısından, yine Akaşik kayıtlara aktarılan bir döngüye sahip olurlar, şifa bularak, eski bilinç düzeylerini değiştirebilirler.
Düşüncelerimizin dinamik biçimde hayatımıza yansıdığını farkediyorsak, kelimelerimizin de, sesle ifade edilen düşünceler olarak; kalıcı bir frekans yaydığını ve çeşitli partikülleri titreştirmeyi sürdürerek, kayıt altına alındıklarını biliyoruz.
Bilincin maddeye katılımı, moleküler düzeydeki titreşimlere etkiyip, gravitasyonel bir alana tutunur, düşünce ve sözün enerjisini, bir taslak formdan, bir biçim görüntüsüne dönüştürebilir.
Düşünce ve kelimelerimizin oluştrduğu formları yönetmeye çalışmanın gereği bu nedenlerle oldukça açıktır, kainatın, salt farkındalık bilincinde ise; düzen ve uyum hüküm sürmektedir.
Ferda Ercan Uyulan.