Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Tekbaşınalık: Bir Sultanlık mı, Bir Dönüşüm Yolculuğu mu?

Bekarlık için sıkça kullanılan o klişe deyiş var ya, “Bekarlık sultanlıktır” diye… Bu ifade, ne atasözü ne de tam bir deyim olarak beni tam anlamıyla ifade etmiyor. Benim için önemli olan kelime, tekbaşınalık. Çünkü biliyorum ki, evli olup da yalnız hisseden milyarlarca çift var. Ya da çevresi ve sevgilisi bol olan bekarlar da derin bir yalnızlığı deneyimleyebiliyor.

tek başınalık ve özgürlük bekarlık sultanlıktır

Yıllar önce bir psikoloğun tabelasına yazdığı o sözü okumuştum: “Yalnızlık psikolojiktir.” O dönemki derin yalnızlık çöküntümde bu sözün anlamını kavrayamamıştım. Çocukluğumda sık sık değişen ebeveynler ve yatılı okul hayatı yaşamış olmama rağmen, içimdeki çocuk ve genç kız olan Gülay, o yalnızlığı kalbimde hep derin bir acıyla taşıdı.

Yalnızlığın Gerçek Kaynağı: Özden Kopukluk

Çok sonraki yıllarda fark ettim ki, yalnızlığın asıl kaynağı dışarıdaki koşullar değil, ruhumdan kopuk olmanın verdiği derin üzüntü ve ayrılıktı. Bu bedene girince unuttuğumuz özümüzden ayrı kalmanın verdiği derin bir hüzün ve mutsuzluktu bu.

2010 ve 2013 yıllarında Osho’nun Aşk Özgürlük Tek başınalık kitabını defalarca okuduğumda bile tam olarak anlayamamıştım. Çünkü o zamanlar bağımlı ilişkilerin içinde kaybolmuş, eski bir bilince sahiptim.

Şimdi anlıyorum ki, tek başınalık ve özgürlük; ruhumla tekrar kavuşmam, içimdeki o aşkı hissedip hal edinmemmiş. Bu, çocuk bilincinden olgunluk haline dönüşüm, birey olabilme yolculuğummuş.

Huzurlu Bir Yalnızlık ve Derinlik

Elbette, insan birey olup bilincin üst basamaklarına çıktıkça, yeni bir yalnızlıkla daha tanışıyor: Anlaşılamamanın yalnızlığı. Suretlerin ardını görüp, görünenin ardındaki yüz ile insanların aynı olmadığını gördükçe sahtelikler de ortaya çıkıyor. Ama o sahte hallerden geçmiş biri olarak, artık onlara karşı bir kızgınlık duymuyorum.

Bu farklı bir yalnızlık. Kalabalıklar içinde, hislerinin derinliğini paylaşamama halinden doğuyor. Ancak bu, eski psikolojik yalnızlıktan bin kat daha farklı. İçinde acı yok. Hüzün ve üzüntü olsa da, eski duyguların acısı kalmadığı için bunlar çabuk gelip geçiyor. O cehennem halinin geçişi, yerini cennete, dingin bir zihne bırakıyor.

İşte o zaman, tekbaşınalık inanılmaz güzel bir huzurla destekleniyor. O artık zorunlu değil, seçilmiş bir yalnızlık oluyor.

Bu yolculukta, tamamlanma yolunda kamil, olgun insan basamaklarına tırmanış başlıyor. Ve kurulan beraberlikler, ihtiyaçtan değil, birlikteliği paylaşmak halinden doğuyor. Öz, paylaşmak istiyor.

Akışta Kalabilmek: Marifet Alanı

Kalabalıklar içine giriyorsunuz ve ruhunuz akıyor; olanı, olmayanı gözlemliyorsunuz. Gözleyen ile gözlenen tek bir varlık oluyor. İçinizde ayrılık kalmıyor. İşte marifet; kalabalıklar içinde, o hiçliğinizle yaşayabilmekmiş. Merkezde kalabilmek ve olgunluğunuz ile yaşamak. Hiç de kolay değilmiş, öğreniyoruz işte.

Marifet alanı dedikleri yer de, dünyanın kaosu içinde bu bilinçle sıradan yaşayabilmekmiş.

Ben eski ben değilim. Dışım aynı Gülay, ama içim başkalaşmış. Eski anlayışlar gitmiş, yeni anlayışlar gelmiş. Uzun zamandır görüşemediğim arkadaşlarım soruyor: “Neyin var senin kuzum? İyi değilsin.”

Diyebiliyorum artık: “Hayır, ben iyiyim. Huzurluyum.” Dingin olmak, taşkın olmamak mı iyi olmamak? Duygulardan özgürleşince, aşağı-yukarı iniş çıkışların olmadığı bu hal, çevremdeki insanların davranışlarını sorgulatıyor.

Kalbim diyor ki: “Boş ver, sen kendinsin. Özün ile yaşadığın aşkta kal.”

Sessizlik bazen en büyük zenginlik. Sessizken ruhum, nehir gibi akıyor; çer çöpe takılmadan, bulanmadan akıyor. İşte o akış yetiyor insana.

Nehir Okyanusa Kavuşurken

Hayatın içindeki her şeye bakışım değişiyor ve birliğin verdiği zevki hissediyorum. Tüm evrenle, tüm yaratılmışlarla birlik hissi… Bu hissedilen, yaşamın kıyısından içine dalınan bir hale dönüşüyor.

Bu, nehrin akıp okyanusa kavuşması gibi bir his. Bazen şelaleyi izlerim; tam denize ya da okyanusa karıştığı yerde daha hızlı akıyor, coşuyor. İşte bu kavuşmaya yakın olmanın hazzı, mutluluğu, coşkusu. Aşk ile harmanlanmak.

Dışarıdan “durgunsun, iyi değilsin” diyenlerin, aslında içimdeki nehrin akışını ve o kavuşurkenki coşkusunu bilememelerinden kaynaklanıyor bu durum.

Neyse ki, artık dışarıdan anlaşılamamanın verdiği hüzünden de özgürleşme demindeyim.

Dem bu dem deyip yeniden diriliyorum. Aşk’la.

 

Gülay Şimşek

Yazar

Exit mobile version