Anlam Yanılsaması

Yaptığımız şeylerin, kovaladığımız hedeflerin, peşinden koştuğumuz hayallerin ardındaki gerçek anlamı hiç merak ettiniz mi? Arzuladığımız bu amaç ve önem duygusu, hepimizin bulmak için çabaladığı eksik yapboz parçası gibidir. Yani büyük şemadaki yerimizi bulmada ve neden burada olduğumuzu, bunun neyle ilgili olduğunu anlama fikridir.

Anlam Yanılsaması

Ancak işin can alıcı sorusu şudur ki: Anlam, evrensel olarak kabul edilmiş somut bir biçimde mevcut mudur? Birisi “Bu film resmen hayatımı değiştirdi” dediğinde sizin de “Belki de sen öyle hissettin ve gördün” dediğiniz bir anınız oldu mu hiç? Aslına bakarsanız işin özü; anlamın öznel olduğudur. Kalbinizi hızlandıran şey bir başkasını soğuk bırakabilir. Sizin “destansı yaşam göreviniz” bir başkası için sadece Pazar yürüyüşü olabilir. Şu anda hayatınıza anlam veren şey nedir? Aile mi, iş mi, hobiler mi yoksa tamamen farklı bir şey mi? Ama durun! Bugün anlamlı olarak gördüğünüz birçok şey yarın ışıltısını kaybedebilir. İşin de zor kısmı bu! Anlam arayışı çoğu zaman dumanı çıplak elle yakalamaya çalışmak gibidir; kaygandır ve sürekli değişir. İnsan varoluşunun karmaşık dokusunda anlam arayışı hayatımızın her alanına nüfuz eden doyumsuz bir arayış, bir köşe taşı olmuştur.

Kariyerlerimizdeki amaç arayışından, ilişkilerimizdeki anlam arayışına kadar anlam özlemi insan ruhuna kökleşmiş görünür. Jean-Paul Sartre, varoluşçu araştırmasında; yaşamın içsel bir anlamdan yoksun olduğunu ve görünüşte saçma bir dünyada kendi anlamını yaratmanın her bireyin sorumluluğunda olduğunu öne sürdü. Albert Camus ise varoluşun saçmalığıyla boğuşuyordu; insanın anlam arzusunu kabul ederken, mutlak anlam arayışının nihai anlamsızlığını da kabul ediyordu. Üstelik yaşamın geçici doğası, anlamın gizemini daha da artırıyordu.

Evrenin büyük şemasında varlığımız son derece küçük, çabalarımız ise geçici görünür. Yaşamın geçiciliği, anlam kavramının üzerine gölge düşürür ve sürekli gelişen ve geçici bir gerçeklik karşısında anlamın geçerliliğini sorgular. Dahası toplumsal yapılar ve kültürel paradigmalar, genellikle bireyleri önceden tanımlanmış rollere ve beklentilere göre şekillendirerek kendi anlam versiyonlarını empoze eder. Ancak bu yapıların içinde bireylerin hayatlarına atfedilen anlamın gerçekliğini ve geçerliliğini sorgulamaya sevk eden bir çelişkiler labirenti yatmaktadır. Örneğin Viktor Frankl’ı ele alalım. En karanlık anlarda bile anlam bulmaktan bahsetti. Toplama kampının dehşetinin ortasında bile başkalarına yardım etme amacını buldu. Deneyimleri, anlamın sadece büyük hedeflerle ilgili olmadığını gösteriyordu ve bazen en küçük anlarda bile anlam bulmakla ilgili olduğunu ifade ediyordu.

O hâlde, anlamın anlamsızlığının kabul edilmesi yaşamı amaçsız kılar mı? Paradoksal olarak benzersiz bir özgürlük bu kabullenmenin içinde ortaya çıkar. Ele geçirilmesi zor bir anlamın amansız arayışından kurtulmak, bireylerin şimdiki anı kucaklamasına, sıradan olanın güzelliğine değer vermesine ve teselliyi kendi varoluşlarının özgünlüğünde bulmasına olanak tanır. Anlam arayışı yolculuğumuzun ayrılmaz bir parçası olmaya devam ederken, anlamın doğasındaki belirsizliği ve öznel doğasını kabul etmek derin bir özgürleşmeyi davet eder.

Bizi hayatın belirsizliklerini kucaklamaya, kendi anlatılarımızı geliştirmeye ve bizzat varoluş eyleminin önemini keşfetmeye yönlendirir. Belki de bu paradoksal güzellik, anlamsızlık içinde özgün ve özgür bir varoluş potansiyelinde yatıyordur. Hayatın belirsizliklerinin dansında anlam bulmak çoğu zaman varış noktasında değil, attığımız adımlarda ve yol boyunca kurduğumuz bağlantılarda gizlidir. Anlamın büyüleyici bir muamma olarak kaldığı bir dünyada, belki de gerçek öz tanımında değil de kendi anlamlı hikâyelerimizi bir araya getirerek yarattığımız benzersiz anların dokusunda yer alır.

Unutmayın ki anlama giden eşsiz yolunuz, hayatınızın renkli mozaiği içinde keşfedilmeyi bekliyordur. Yolculuğu kucaklayın, küçük anlarda dâhi bir anlam arayın.

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

2 Yorum

  1. Murat Tali

    Kaybolmuş ruhlar diyarında kendi varlığını keşfe çıkan bir çocuğun ürkek adımları ile ilerliyor ve anlamı keşfetmeye çalışıyorum. Her yer yangın yeri bazen de sırılsıklam ve bataklık gibi. Arada derede kısaca arafta kalmışlarla denk geldikçe anlamın en anlamlı olduğu yeri fark ediyor insan çocuğu. Kendisi gibiler de varmış dünyada… Kariyer, evlilik, ilişkiler, çocuk, eğitim, yani özetle kendimizi var ettiğimiz ve anlam aradığımız tüm alanlar aslında bizim gerçekliğimiz değil ama biz onun öyle görünmesini çok istiyoruz. Çünkü kendimizde olanı bilmiyor ve görmüyoruz. Doğduktan sonra benzetilmeye çalışıldığımız şeye o kadar çok benzeyip dönüştük ki anlamı da anlamsızlığı da o çukurda arıyoruz. Farkında olmak mı? Neyin? Anlam mı? Neyin? Arayış mı? Neyi? Çok deli sorular, çok uzun terk edişler… Burası neresi, biz kimiz? Kayıp ruhlar coğrafyasından kendi anlamını arayanlara selam olsun….

    Yanıt

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir