Aykırı tavuk tarifi

Oradan, oraya, o kaynaktan, bu kaynağa başı kesik tavuk misali koşturup durmuştu adam. Tüm kaynakları aradı, taradı senelerce ama bir türlü aydınlanamadı. Memleket meselelerine ziyadesiyle canı sıkkındı zaten. Depremler, hastalıklar, siyaset… Birkaç sene evvel kaybettiği eşinden sonra depresyona girme lüksü bile olmamıştı. Çünkü ona emanet bir oğlu vardı…

Kötü haberlerden ve anlamsız programlardan bıktığı için televizyonu açmaya bile korkar haldeydi. Oğlu bahçede arkadaşlarıyla oynarken, o da yemek yaparak oyalanmaya karar verdi. Böylelikle oğluyla akşam birlikte keyifle yemek yiyeceklerdi. Buzdolabını açtı, marketten aldığı bütün tavuğu paketinden çıkardı. Özenle yıkadı…

İnsan yalnızken saçmalama lüksüne sahipti ya… O da bu hakkını kullandı. Tavuğu eliyle havaya kaldırdı. Başı kesik tavuk öylece dururken…

-Ne arıyorsun benim evimde eyy tavuk?
-Ah sorma. Bir boşluktayım sanki. Ne aradığımı arıyorum. Neyi arıyorsam ben o’ymuşum ya.
-Nasıl bir his bu? Anlatsana, benimki gibi mi?
-Sanki aklımı almışlar gibi. Kim olduğumu bilmiyorum.
-Başın kesik, ondandır.
-Kesinlikle nedeni bu! Nedenlerim yok. Amacım da yok benim!
-Yazık… Kim kesti senin başını?
-Sistem kesti. Henüz bir civcivken ilaçlı yemlerle büyümemizi hızlandırırlar. Bizleri etimizden butumuzdan faydalanmak için hızla büyütürler. Hayatta olmam mucize gibi değil mi?
-Hayatta değilsin. Seni ben konuşturuyorum.
-Neyse ne işte… Peki sizler nasıl hayatta kaldınız?
-Ne demek şimdi bu?

Tavuk adamın ağzından anlatmayı sürdürdü:

-Bizleri civcivken, sizleri ise henüz bebekken yüklemeye başlıyorlar. Aşı diye çocuklarınıza yaptırdığınız şeyler yüklü ağır metaller ihtiva ediyor. Verdiğiniz ateş düşürücüler, vitaminler, mamalar, oyuncaklardan tutun temizlik malzemelerine kadar herşey sizleri uzun vadede hasta etmek için var. Bizleri yiyorsunuz ya işte bizler bile sizi kanser ediyoruz. Bunu istemeden yapıyoruz. Özür dileriz.

Tavuğun anlattıkları aslında içten içe herkesin bilip de alıştırıldığı hain gerçeklerdi. Cevap veremedi adam. Tavuk anlatmaya devam etti.

-Neyse ki ben bir organik tavuğum. Seni kanser etmeyeceğim, korkma.
-Ah teşekkürler!!
-Biliyor musun? Eğitmeyen, yalnızca sizlere bilgisayarmışsınız gibi kendi programlarını yükleyen bir sistemde eğitiliyorsunuz çoğunuz. Bunun adına da Eğitim Sistemi diyorsunuz. Irkınıza virüs muamelesi yapılıyor. İstenilen coğrafyalara göre nüfus planlamaları yapılıyor. Duruma göre yeni ilaçlar, suni terör dalgalanmaları, yönetime müdahaleler ve daha neler neler pompalanıyor. Yumuşak karnınız, zaafınız ise inançlarınız ve milli duygularınız. Size karşı en büyük silahları bu ikisi. Çünkü bu iki argümanla sizleri birbirinize kırdırabiliyorlar. Herşey ufak ve başarılı bir senaryoya bakıyor. Sizler bizim erkeklerimizi bile dövüştürüp bundan para kazanıyorsunuz. Tavukları yiyip, horozları dövüştürüyorsunuz. Aslında başımın kesildiğine sevinmeliyim.

Tavuk ona, o ise tavuğa bakıyordu. Adam kaşlarını çattı.

-Seni fırına atsam daha iyi olur belki…
-Belki de… Böylelikle başımın gittiği yere ulaşabilirim en sonunda. Döngüye dahil olabilirim. Daha fazla kirlenmeden… Peki ya sen ne olacaksın? Kendi kafanı bulabileceğini düşünüyor musun?
-Bilmiyorum tavuk. Kafam karışık… Öyle karışık ki; şuan ölü bir tavukla konuşuyorum. Bir psikolog, bir kaç kurs, iş, güç, çocuk ve ödenecek faturalar… Ama en azından akşam ne yiyeceğimi biliyorum değil mi?
-Yarın bu akşam ne yediğini hatırlamayacağına bahse girerim.
-Off… Sahi ya tavuk; söylesene ben ne olacağım?
-Sizin işiniz biraz zor dostum. Şu gittiğin kurslarda siz de sistemin size kaybettirdiği gerçekleri mi arıyorsunuz?
-Evet
Alıp-verme dengesini sağladın mı peki?
-hı hı…
-Affetme durumu?
-Başarı ile tamamlandı!
-İçine döndün mü?
-Döndüm, döndüm.
-Ne buldun?
-İnci, boncuk
-Kime kime?
-Sana bana…

Tavuğu terbiyeleyip fırına atarken gülüyordu adam. Kapı eşiğinde dikkatle ona bakan bir çift gözle karşılaştı. Gelen oğluydu. Görmeyi bilene bir çocuğun gözleri tüm gerçekleri sunardı.
Adam oğluna doğru yürürken bir kez daha emin oldu.

İnsanın aydınlanmasına gerek yoktu. Zaten her birey pırıl pırıl doğuyordu. Ancak sistem öyle başarılıydı ki ergenliğe kadar çocukların çoğu parlamayı unutmuş oluyordu. Ergenlikte son savaşını vererek sisteme başkaldıran çocuğu bir de ebeveynler yontarak, kafasına vurarak, cezalandırarak kalıplandırmaya çalışıyordu. Onlara ‘adam ol’ diyorduk. ‘Mutlu ol’ demek yürek istiyordu çünkü.
Ergenlik, özgür bir ruhun sıradan androidler olmaya karşı verdiği son özgürlük ve özgünlük sınavıydı. Özgürlüğünü kaybeden de diğerleri gibi başı kesik bir tavuk olacaktı. Hayatı boyunca ona kaybettirilenleri arayacaktı. Ancak babası buna müsade etmeyecekti.

cartoon-doctor-man-sick-chicken-avian-flu-vector-65779883

Yemek yaparken, çalışırken, banyoda veya sokakta yürürken sistemin şifrelerini çözmek mümkün. Bu yalnızca hafif tebessümler yaratacak ufak bir öyküydü. Her gün gerçekten uyanmak için yeni fırsatlar demek. Umut demek… Yeter ki sorgulasın, araştırsın ve düşünsün insan. Gerçeklik diye bizlere dayatılan herşeyin bizleri uyutan birer illüzyondan ibaret olduğunu görmeliyiz. Boşluğumuzun bizlere kaybettirilenler olduğunu anlamalıyız. Tıpkı başı kesik tavuk gibi…

Yazar Hakkında

Benzer yazılar

Yanıt verin.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir